Örnek Yargıtay Kararları

  • Yargı Kararları

Dairesi:               Birinci Hukuk

Esas No:              2005/9624

Karar No:           2005/10566

Karar Tarihi:    06.10.2005

Konusu:                              Harman yerlerinin zilyetlikle kazanılmasının olanaksız olduğu

KARAR:       “…Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; çekişme konusu taşınmazın 1973 yılında yapılan kadastro tespitinde köy boşluğu niteliği ile tespit dışı bırakıldığı, davalının bu yere ev yapıp, avlu olarak kullanmak suretiyle elattığı anlaşılmaktadır.

Davalı, dava konusu yerde zilyetliği bulunduğunu belirtirken, bir kısım tanıklar buranın harman yeri olduğunu ifade etmişlerdir. Harman yerlerinin zilyetlikle kazanılmasının olanaksız bulunmasına karşın, köy boşluklarının koşullar oluşması halinde senetsizden edinilmesi mümkündür.Bu durumda, taşınmazın niteliğinin belirlenmesinin önem taşıyacağı kuşkusuzdur.

Hal böyle olunca; öncelikle kadastro tespiti sırasında taşınmazın niteliğinin ne olduğunun belirlenmesi, köy boşluğu olduğunun saptanması halinde 3402 Sayılı Yasanın 14.Türk Medeni Kanununun 713 ve 996 maddeleri uyarınca gerekli araştırmaların yapılması, ondan sonra bir karar verilmesi gerekirken eksik soruşturma ile karar verilmiş olması doğru değildir.Davalının temyiz itirazları yerindedir kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, oybirliğiyle karar verildi.”

***

 

Dairesi                        : Ondokuzuncu Hukuk

Esas No             :2006/4792

Karar No                    :2006/7417

Karar Tarihi              :06.07.2006

Konusu                     : Ticari işlemlerle ilgili sözleşme, su abonman sözleşmesi ve avans faizine hükmedilmesi.

 

KARAR         :”…Davacı vekili, müvekkili şirketin davalının abonesi olup, su tüketimine ilişkin borcunu ödediğini ancak bu ödemenin bilgi işlem sisteminde görülmediğinden mükerrer olarak müvekkili tarafından yeniden bu borcun ödenmek zorunda kalındığını davalının mükerrer tahsilatı iade etmemesi üzerine dava açma zarureti doğduğunu belirterek müvekkilinden fazla alınan bedelin faizi ile davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.

 

Davalı vekili davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece, uyuşmazlık konusu olan 2005/5 tüketim dönemine ilişkin olarak düzenlenen faturanın davalıdan mükerrer olarak tahsil edildiği gerekçesi ile 1.724.35 YTL nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm temyiz edilmeden kesinleşmiştir. Bu karar aleyhine Adalet Bakanlığının ilgili yazısı üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kanun yararına bozulması talebinde bulunulmuştur.

 

1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere ve özellikle davacı vekili dava dilekçesinde dava değerini 1.724.35 YTL olarak göstermiş olup bu miktar üzerinden harç yatırılmış ve mahkemece de aynı miktara hükmedilmiş olduğundan davada reddedilen bir kısım bulunmamasına göre yapılan yargılama giderinin davalının üzerinde bırakılmasında isabetsizlik bulunmamasına göre aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

 

2- Davacı tacir olup uyuşmazlığa konu alacak ticari işletmesi ile ilgilidir. 15.12.1999 gün ve 4489 sayılı kanun ile 3095 sayılı kanunda yapılan değişiklik sonucunda anılan kanun 2/2 maddesi uyarınca arada ticari sözleşme olmasa dahi ticari işlerde avans faizi istenebilir. Mahkemece anılan yasa hükmü gözetilmeksizin avans faizi yerine reeskont faizine hükmedilmesinde isabet görülmemiştir.

 

3-(1) nolu bentte de açıklandığı gibi davada reddedilen bir müddeabih bölümü olmadığı için davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmemesi gerekirken bu yön gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmadığı gibi, vekalet ücreti yargılama giderlerinden olup, davanın taraflarına yönelik olarak hükmedilmesi gerekirken vekiller lehine vekalet ücretine karar verilmesi de kabul şekli itibari ile doğru değildir.

 

SONUÇ:Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, (2) ve (3) nolu bentte gösterilen nedenlerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma isteğinin kabulü ile HUMK.'nun 427/7 maddesi gereğince hükmün kanun yararına ve hukuki sonuçları kalkmamak koşulu ile bozulmasına, aynı yasanın 427/son maddesi uyarınca kararın bir örneğinin Resmî Gazete'de yayınlanmak üzere Adalet Bakanlığına gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına verilmesine 6.7.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.”

 

***

 

Dairesi                 :             5.Ceza

Esas No               :             2006/6032

Karar No             :             2006/5755

Karar Tarihi       :             19.06.2006

Konusu               :             Rüşvet

ÖZET: (765 s. TCK.nın 212. maddesinin bir ve ikinci fıkralarında basit ve nitelikli rüşvet alma suçları ayrı ayrı düzenlenip, yaptırım altına alındığı halde; 5237 sayılı yasanın rüşveti tanımlayan 252/3. maddesinde sadece nitelikli rüşvete yer verilmiştir.Kamu görevlisinin yapması gereken bir işi yapması yada yapmaması gereken bir işi yapmaması için yarar sağlaması rüşvet suçu kapsamından çıkarılmıştır.Bu durumda kesinleşen mahkumiyet kararına göre sabit görülen, yapması gereken işi yapmak için rüşvet alma, bunun vasıtası olma eylemlerinin, aynı yasanın 257/3. maddesinde düzenlenen "görevinin gereklerine uygun davranmak için çıkar sağlama ve buna iştirak" mahiyetinde olduğu gözetilerek karar verilmelidir)

***

 

Dairesi                 :             4.Ceza

Esas No               :             2006/1580

Karar No             :             2006/13013

Karar Tarihi       :             26.06.2006

Konusu                :             Sanığın savunmasının alınmaması.

ÖZET: (CMUK.nun 223/son maddesi, sanığa yükle-nen suçun dosya içeriğinden ilk bakışta suç oluştur-madığının anlaşılması halinde uygulanır.Aksi davra-nış YCGK.nun 2.10.2001 gün ve 212-197 sayılı kararı ve benzer kararlarında "yargılamanın yüze karşı olması, savunma hakkının kısıtlanmaması ve cezanın bireyselleştirilmesi" ilkelerine aykırılık teşkil eder.)

***

 

Dairesi                 :             Altıncı Ceza

Esas No               :             2004/8084

Karar No             :             2006/3587

Karar Tarihi       :             10.04.2006

Konusu                :             Yalan beyanda bulunmak.

ÖZET: Sanığın emekli olduğunda, yakınan Kuruma Hatay da görev yapan oğlunun adresini gösterdiği ve kış aylarında bir süre bu adreste kaldığı anlaşıldığından, eylemin Anayasada güvence altına alınan yerleşme ve seyahat özgürlüğü kapsamında olup suç oluşturmaz.

***

 

Dairesi                 :             Altıncı Ceza

Esas No               :             2004/9182

Karar No             :             2006/3490

Karar Tarihi       :             06.04.2006

Konusu                :             Resmi belgede sahtecilik.

ÖZET: PTT dağıtıcısı olan sanığın hiç yapmadığı tebligatı yapmış gibi belge düzenlemesi eylemi 765 sayılı TCK.nun 339/1-1 maddesinde belirtilen suçu oluşturur.

***

 

Dairesi                 :             Ondördüncü Hukuk

Esas No               :             2004/2957

Karar No             :             2006/3877

Karar Tarihi       :             20.01.2004

Konusu                :             Mera için dava açabilecekler ve kadim mera tespit usulü.

ÖZET: Mera, bir veya birden fazla köy ve kasaba halkına, bağımsız veya birlikte tahsis edilmiş ya da kadimden beri hayvan otlatmak amacıyla kullanılan, hak sahiplerinin üzerinde intifa hakkı olan arazi parçasıdır. Devletin hüküm ve tasarrufu altında olan mera yaylak ve kışlaklar, özel mülkiyete geçirilemez, amacı dışında kullanılamaz, zamanaşımı uygulanmaz, sınırları daraltılamaz (Mera Kanunu m. 3-4)

 ”31.5.1965 tarihli ve 4/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile "...tek başına bir köye ait bulunan mera, yaylak ve kışlakların tümünün veya bir parçasının bir başka köy sınırı içine alınmış olması halinde, sınır değişikliğinin ikinci köye bir yararlanma hakkı sağlamayacağı ve ilk köyün eskiden olduğu gibi bu yerlerden tek başına yararlanacağı..."öngörülmüş olup, bu karar 4342 sayılı Mera Kanununun 29. maddesi ile de yasa hükmü haline gelmiştir. Böylece, bir köy ya da belediye şuurları içinde kalan mera, yaylak ve kışlak-lar üzerinde bir başka köy veya belediyenin de intifa hakkı olabileceği kabul edilmiş, idari sınırların aidiyetin belirlenmesinde önemi olmadığı vurgulanmıştır. İdari sınırlar sadece yetkili mah-kemenin saptanmasında önem arz eder.

Meralar üzerinde, aidiyet iddiasıyla, elatmanın önlenmesi, tapu iptali mera olarak sınırlandırma veya tespitin iptali ve mera olarak sınırlandırma davaları açılabilir.

….

Davayı, yararlanma hakkı olan köy veya belediye tüzel kişiliği ya da Hazine açabilir. Davayı açan köy muhtarının veya Belediye Başkanının davayı kabule, vazgeçmeye ya da sulha yetkisi yoktur.

Mera yaylak ve kışlak davalarında, tahsise ya da ka-dim kullanma hakkına dayanabilir. Tahsise dayanıldı-ğında, dayanak belgelerin, ayrıca karşı tarafın savunmada ileri sürdükleri verileri tüm geldileri ile birlikte merciinden getirtilmesi, kadimlik iddiası varsa bu hususun yeterince araştırılması gerektiğinde, köyün kuruluş tarihinin İçişleri Bakanlığı aracılığıyla araştırılması ve köyün kadim ya da muhdes olup olmadığının saptanması gerekir….”

***

 

Dairesi                 :             9.Ceza

Esas No               :             2006/6032

Karar No             :             2005/7765

Karar Tarihi       :             19.12.2005

Konusu                :             Şikayetten vazgeçme..

ÖZET. (Mala zara verme suçunu sanıkların birlikte işlediklerinin anlaşılması karşısında, hak-kında düşme kararı verilen sanık Tevfik'e yönelik vazgeçmenin 765 sayılı TCK.nun 99.(5237 sayılı TCK.nun 73)maddeleri gereğince diğer sanıklara da sirayet edeceği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm tesisi,Kanuna aykırı, C.Savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, oybirliğiyle karar verildi.)

***

 

Dairesi                 :             21.Hukuk

Esas No               :             2004/3789

Karar No             :             2004/4080

Karar Tarihi       :             26/04/2004

Konusu :             Belediye başkanının sigortalılığı ve hizmeti.

ÖZET: “Dava 27.3.1989-15.7.1989 ve 15.12.1989-31.12.1989 tarihleri arasında davalı işyerinde Belediye Başkanı olarak geçirdiği sürenin sigortalı hizmetten sayılması gerektiğinin tesbiti ile kurumun sataşmasının giderilmesi istemine ilişkindir. Davacı, Belediye Başkanı olarak hizmet tesbiti istemiş ise de 506 sayılı yasaya göre hizmet aktinin unsurlarının bulunmadığı ve zorunlu S.S.K. sigortalısı sayılamayacağı ortadadır. Davacının yukarıda sözü geçen tarihler arasında Belediye Başkanı olarak görev yaptığı ve Belediye Başkanı seçildiğinde; sigortalı bir işte çalışmadığı da uyuşmazlık konusu değildir. Uyuşmazlık, Belediye Başkanlarının 506 sayalı yasadan yararlanıp yararlanamayacakları noktasında toplanmaktadır. Bu yönüyle davanın yasal dayanağı belirgin olarak 1580 sayılı Belediye Kanunun ek 7.maddesidir. Anılan maddede; sigortalı işçi iken Belediye Başkanlığına seçilenlerin sigorta prim ve aidatlarını ödediklerinde sigortalı olmaktan doğan bütün haklarının devam edeceği, memur iken veya ev-velce memuriyette bulunmuş olanlardan belediye başkanlığına seçilenlerin belediye başkanlığında ge-çen hizmet süreleri, memuriyette geçmiş sayılacağı, hükmü öngörülmüştür.

Öte yandan, 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanununun 12-II-n maddesine göre emeklilikle veya Sosyal Si-gortalarla ilgilenmeden belediye başkanı seçilenlerin ,seçimlerden itibaren 6 ay içinde yazı ile sandığa müracaat ederek emeklilikle ilgilenmelerini istedikleri ve emekli keseneklerini ödedikleri takdirde kesenek karşılıkları da ilgili kurumdan alınmak suretiyle sandıktan yararlanmaları mümkündür.

Somut olayda; davacının Belediye Başkanı seçildiği tarihte ve daha önce sigortalı bir işte çalışmadığı ortadadır.. Hal böyle olunca, davacının  Belediye Başkanı olarak görev yaptığı sürenin sigortalı hizmet olarak değerlendirilmesine yasaca imkan bulunmadığı ortadadır.Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O halde, davalı Kurumun bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozul-malıdır.

Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMA-SINA, oybirliğiyle karar verildi.”

***

 

Dairesi                 : 5.Hukuk

Esas No               : 2006/6144

Karar No              : 2006/9016

Karar Tarihi        :18.09.2006

Konusu                :Kamulaştırma bedelinin tespiti.

KARAR: “…Dava; 4650 sayılı Yasa ile değişik 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 10. maddesine dayanan kamulaştırma bedelinin tespiti ve kamulaştırılan taşınmazın idare adına tescili istemine ilişkindir.

Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.

Dava konusu taşınmazın 1/25000 ölçekli …..Yakın Çevre Düzeni Nazım İmar Planı içinde mevcut Orga-nize Sanayi Bölgesi alanında kaldığı anlaşılmaktadır.

01.01.1983 gününden itibaren yürürlüğe giren 83/6122 karar sayılı, arsa sayılabilecek parsellenmemiş araziler hakkında hüküm ihtiva eden Bakanlar Kurulu Karar-namesinin l/d maddesine göre; dava konusu taşınmazın arsa niteliğinde kabulü ile emsal mukayesesi yapılıp değer biçilmesi gerektiği gözetilme-den, taşınmazın arazi niteliğinde kabulü ile değer bi-çilmesi,

Doğru görülmemiştir.

Taraf vekillerinin temyiz itirazları yerinde olduğundan hükmün açıklanan nedenlerle HUMK'nun 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA) oybirliğiyle karar verildi.”

***

 

Dairesi                 :6.Ceza

Esas No               :2004/9182

Karar No              :2006/3490

Karar Tarihi        :06.04.2006

Konusu :Resmi belgede sahtecilik.

KARAR: “…Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulunun takdirine göre; suçun sanık tarafından işlendiğini kabulde usul ve yasaya aykırılık bu-lunmadığından, diğer temyiz itirazları yerinde görül-memiştir.

Ancak;

1) Sanığın PTT dağıtıcısı olduğu, olay tarihinde katılan Yurdanur adına İzmir Altıncı İcra Müdürlüğünce çıkartılan tebligatı, katılan belirtilen adreste oturmadığı halde "yeğeni Ş.....'ye" tebliğ etmiş gibi tebligatı çıkaran mercie iade ettiği, o isimde bir kişinin katılanın yeğeni olmadığı gibi, apartmanda da oturmadığı ve tanınmadığının saptandığı, tebligatın kapıcı tarafından apartman girişinde görülüp katı-lanın annesine verildiğinin anlaşılması karşısında; sanığın tebligatı hiç yapmadığı halde yapmış gibi gösterip İcra Müdürlüğüne iade ettiği, böylelikle eyleminin 765 sayılı TCY.nın 339/1-1. cümlesine uyduğu gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,

2)Sanığın eylemine uyan 765 sayılı TCY.nın 339/1-1. cümlesi, 59. maddeleri ile hükümden sonra 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCY.nın aynı suça uyan 204/2, 62/1. maddelerinin ayrı ayrı ve bir bütün olarak uygulanması sonucunda; 765 sayılı TCY.sı hükümlerinin sanık yararına bulunduğunun gözetilmesi zorunluluğu,

3)Gerekçeli karar bölümünde sanığın eyleminin 765 sayılı TCK.nun 240. maddesinde tanımlanan görevi kötüye kullanma suçunu oluşturup bu maddeden cezalandırılacağı belirtilmesine rağmen, kısa kararda aynı Yasanın 230. maddesi ile uygulama yapılıp hükmün karıştırılması,

Bozmayı gerektirmiş, katılan idare vekilinin temyiz itirazı ile tebliğnamedeki düşünce bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle istem gibi (BOZULMASINA)oybirliğiyle karar verildi.”

***

 

Dairesi  :             17. Hukuk

Esas No               :             2004/14275

Karar No             :             2004/14094

Karar Tarihi       :             27/12/2004

Konusu :             Görev ve bina sahibinin sorumluluğu.

ÖZET:Davacının istediği tazminat için, davalı Belediye tarafından yapılan çalışmanın plan ve projeye dayanıp dayanmadığı ve diğer davalı yönünden ise BK.58. maddesi anlamındaki tesisin muhafazasındaki kusur yönünden sorumluluğunun oluşup oluşmadığı araştırılarak sonucuna göre hüküm kurulmalıdır.( BK 58,İYUK 2)

***

 

Dairesi                 :             12. Hukuk

Esas No               :             2004/21447

Karar No             :             2004/24411

Karar Tarihi       :             25/11/2004

Konusu :             Haczedilmezlik şikayeti

ÖZET:Belediye Yasasında Sulama Birliği Başkanlığının mallarının ve bankadaki paralarının haczedilemeyeceğine ilişkin bir hüküm bulunmadığı gibi, borçlu hakkındaki haczi engelleyen İİK 82. maddesi ile özel yasalarda da özel bir düzenleme olmadığından şikayetçinin haczedilmezlik şikayetinin reddi gerekir. (1580 Sk.Md 19/7, 133 ve İİK’nun 82’nci maddelerine göre)

 

***

 

Dairesi  :             Ceza Genel Kurulu

Esas No               :             2005/4.Md-96

Karar No             :             2005/118

Karar Tarihi       :             18/10/2005

Konusu :             Görevi kötüye kullanma ve kamu zararı

ÖZET: “5237 sayılı Yasanın 257. maddesindeki suçun oluşabilmesi için, norma aykırı davranış yetme-mekte; bu davranış nedeniyle, "kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olunması ya da kişilere haksız bir kazanç sağlanması" gerekmektedir. Bu sonuçları doğurmayan norma aykırı davranışlar, suç kapsamında değerlendirilemez. Mevzuata aykırı karar, işlem, eylem ve ihmal sonucunda kamu kaynağında artışa engel veya eksilmeye neden olunması şeklinde tanımlanabilecek kamu zararı, her somut olayda hakim tarafından, iş, mal veya hizmetin rayiç bedelinden daha yüksek bir fiyatla alınıp alınmadığı veya aynı şekilde yaptırılıp yaptırılmadığı, somut olayın kendine özgü özellikleri de dikkate alınarak belirlenmelidir. Bu belirlemede; uğranılan kamu zararının miktarının kesin bir biçimde saptanması anlamında olmayıp, miktarı saptanamasa dahi, işin veya hizmetin niteliği nazara alınarak, rayiç bedelden daha yüksek bir bedelle alım veya yapımın gerçekleştirildiğinin anlaşılması halinde de kamu zararının varlığı kabul edilmelidir.”

 

***

 

Dairesi                 :             Ceza Genel Kurulu

Esas No               :             2006/4-196

Karar No             :             2006/204

Karar Tarihi       :             03/10/2006

Konusu                :             Yargı kararlarını uygulamamak, görevi kötüye kullanmak.

ÖZET: “Yargı kararına dayanarak göreve başlatılan katılanı, yine aynı gün geçici görevle başka bir ilçede süresiz olarak görevlendirmek suretiyle, Anayasa'nın 138/son maddesi ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 28/1. maddesine aykırı olarak idare mahkemesi kararını uygulamış gibi görünüp, sonuçlarını etkisiz hale getiren sanığın eylemi, yarattığı sonuç itibariyle de katılanın mağ-duriyetine yol açtığından, eylem 5237 sayılı yasanın 257/1. maddesindeki suçu oluşturur. Geçici görevli bulunduğu süre içerisinde katılana harcırah ödenmiş olması veya görevin önceki göreve denk olması, ekonomik kazançtan daha geniş bir anlama sahip olan "mağduriyeti" gidermeye yetmeyeceği gibi, suçun oluşumunu da engellemez. Mahkeme kararları, yasal yöntemi ile ortadan kalkmadıkça hukuken gerçeğini belgeleyen hükümler olarak uygulanması zorunlu yaptırım gücüne sahip bel-gelerdir. Bu yaptırım gücünün, herhangi bir saike dayanılarak ve dayanılan saikin haklılığı ileri sürülerek etkisiz hale sokulması ya da zafiyete uğratılması hukuk devletinde kabul edilemez.”

***

 

Dairesi  :             Hukuk Genel Kurulu

Esas No               :             2005/8-401

Karar No             :             2007/72

Karar Tarihi       :             14/02/2007

Konusu :             Olağanüstü zamanaşımı ve sürenin kesilmesi

KARAR: “…Dava, zilyetliğe dayalı tescil istemine ilişkindir. Davacı, zilyetliğe dayalı olarak dava konusu taşınmazı 20 yıldan çok daha uzun bir süredir kullandığını, TMK m. 713/1'deki iktisap şartlarının lehine oluştuğunu ileri sürerek, dava konusu taşınmazın adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı Hazine vekili, aynı yere ilişkin kesin hüküm bulunduğunu ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

Davalı Köy Muhtarlığı temsilcisi, bu yere ilişkin daha önce de dava açıldığını beyan etmiştir.

Davacının aynı yere ilişkin olarak aynı iddialarla açtığı tescil davası Şarköy Asliye Hukuk Mahke-mesinin 13.02.2001 gün ve 2000/230-19 sayılı kararı ile "taşınmazın tespit dışı bırakılma tarihi olan 13.10.1975 tarihi ile davanın açıldığı 19.11.1992 tarihi arasında yasanın aradığı 20 yıllık kazandırıcı zamanaşımı ile iktisap süresinin dolmaması nedeniyle" reddedildiği ve bu hükmün 26.04.2002 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.

Türk Medeni Kanunu'nun 714. maddesinde "kazandırıcı zamanaşımının sürelerinin hesaplanmasında, kesilmesinde ve durmasında, Borçlar Kanunu'nun zamanaşımına ilişkin hükümleri kıyasen uygulanır" hükmüne yer verilmiştir.

Borçlar Kanunu'nun 133/2. maddesine göre, alacaklı borçluya karşı mahkemede veya hakim önünde dava açarak ya da karşılıklı bir iddia ileri sürerek alacağını dermeyan ettiği takdirde zamanaşımı kesilir. Tescil davalarında zilyedin tescil istemiyle başvuruda bulunması dava, Hazine'nin veya tapu kayıt maliki mirasçılarının tescil istemine karşı koymaları da defi niteliğindedir. Zilyet tarafından dava açılması, davalı Hazine veya kayıt malikinin mirasçıları tarafından davaya karşı konulması za-manaşımını keser.

Zamanaşımının kesilmesinin sonuçları BK'nun 135. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, zamanaşımının kesilmesi halinde sürenin yeniden işlemesi gereklidir. Zamanaşımının kesilmesinin doğal sonucu önceki sürenin geçersiz sayılmasıdır.

Önceki dava, süren zilyetliği kesmiştir. Dava tarihinden, tescil isteminin eksik süre yönünden reddine ilişkin kararın kesinleştiği tarihe kadar gerçekleşen zilyetlik ise, davaya konu olması itibariyle hesaba katılamaz. Sonradan açılan tescil davasında da zilyetlikle kazanma koşullarının tümünün birlikte gerçekleşmesi zorunludur.

Bu itibarla, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 713. maddesinin 1 ve 2. fıkraları gereğince açılan tescil davasının süre yönünden reddedilmesi halinde; aynı yerle ilgili olarak açılan ikinci davanın olumlu sonuçlanabilmesi için, ilk kararın kesinleşmesinden itibaren taşınmaz üzerindeki zilyetliğin davasız ve aralıksız ve malik sıfatıyla yeniden 20 yıl sürmesi gerekir.

Bu ilkeler Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Ge-nel Kurulu'nun 19.01.2007 gün ve 2005/1 Esas, 2007/1 Karar sayılı ilamında da aynen benimsen-miştir.

Hal böyle olunca, açılan ilk tescil davasının 26.04.2002 tarihinde kesinleşmesi, görülmekte olan ikinci davanın ise 12.12.2003 tarihinde açılması, ilk davanın kesinleşmesi ile ikinci davanın açılması ara-sında TMK m. 713'te öngörülen 20 yıllık yasal ka-zandırıcı zamanaşımı süresinin dolmamış bulunması karşısında yerel mahkemenin direnme hükmü doğru olup, onanması gerekir.

Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile yerel mahkemenin direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçelerle (ONANMASINA), gerekli temyiz ilam harcı alınmış olduğundan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, oybirliği ile karar verildi.”

 

***

 

Dairesi  :             12. Hukuk

Esas No               :             2006/22396

Karar No             :             2007/257

Karar Tarihi       :             16/01/2007

Konusu :             İhalenin Feshi

KARAR: “…Taşınır mal ihalelerinde de uygulanan İİK. nun 134/2. maddesinde, ihalenin feshini isteyecek kişiler sınırlı olarak sayılmıştır. Bunlar; satış isteyen alacaklı, borçlu ve pey sürmek suretiyle ihaleye iştirak edenlerdir. Somut olayda ihalenin feshi talebinde bulunan şikayetçi, Antalya 2. İcra Müdürlüğünün 2005/13383 ve 2005/13513 esas sayılı icra takip dosyalarında alacaklı sıfatını taşımakta olup, aynı taşınırlara haciz uygulatmıştır.

Ancak, ihale tarihinden evvel satışı yapılan taşınırlar hakkında kendi dosyasından satış isteminde bulun-madığından İİK. nun 134/2. maddesinde yazılı "satış isteyen alacaklı" sıfatını taşımadığı anlaşıl-mıştır. Bu durumda ihalenin feshi davası açmasına yasal imkan yoktur.

O halde, Mahkemece şikayetin aktif husumet yoklu-ğundan reddi gerekirken işin esasının incelenmesi doğru değil ise de sonuçta şikayet reddedildiğinden karar sonucu itibari ile doğrudur.

Ancak İİK. nun 134. maddesinin ikinci fıkrasının son cümlesine göre işin esasına girilmeden ihalenin feshi talebinin reddi halinde davacının para cezasına hükmedilemeyeceği öngörülmektedir. Bu durumda şikayetçinin ihalenin feshi istemi aktif husumet yokluğu nedeniyle ve işin esasına girilmeden reddedileceğinden aleyhine ihale bedelinin %10'u oranında para cezasına hükmedilmesi isabetsiz olup, mahkeme kararının bu nedenle bozulması ge-rekmekle beraber anılan yanlışlığın giderilmesi ye-niden yargılama yapılmasını zorunlu kılmadığından karar düzeltilerek onanması yoluna gidilmiştir.

SONUÇ: Şikayetçi vekilinin temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile Antalya 4.İcra Mahkemesi'nin 05.10.2006 tarih 2006/576-714 sayılı kararının hü-küm bölümünün (1). Maddesinde yer alan " 10.400,00-YTL. üzerinden hesap edilecek % 10 para cezasının davacıdan alınmasına" sözcüklerinin karar metninden çıkartılmasına,

Mahkeme kararının düzeltilen bu şekliyle İİK.366. ve HUMK.438. maddeleri uyarınca (ONANMA-SINA), mahkeme kararı düzeltilerek onandığından harç alınmasına yer olmadığına, oybirliğiyle karar verildi.”