Örnek Danıştay Kararları
- Yargı Kararları
Dairesi : 8. Daire
Esas No : 2013/4844
Karar No : 2014/7037
Karar Tarihi: 14.10.2014
ÖZET: Dava, bankamatik cihazlarının izin almadan kurulduğundan bahisle kaldırılmasına ilişkin belediye meclis kararının iptali istemine ilişkindir. Olayda; davaya konu ATM cihazlarının işyeri olarak değerlendirilemeyeceği, işyeri olmayan cihazlar için işyeri açma ve çalışma ruhsatı alınmayacağı gibi mevzuatta başka bir izin alınacağı düzenlemesine de gidilmemiştir. Bu durumda, davalı Belediyeye ait taşınmaz üzerinde bulunmayan, üzerine konuldukları taşınmazlara yönelik kira sözleşmeleri bulunan ATM cihazları için davalı belediyeden izin alma zorunluluğu bulunmadığından, tesis edilen işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Dava, davacı şirkete ait bankamatik cihazlarının izin almadan kurulduğundan bahisle 15 gün içerisinde kaldırılmasının, aksi halde yasal işlem yapılacağının bildirilmesine ilişkin 8.12.2011 tarih ve 796 sayılı, 8.12.2011 tarih ve 804 sayılı, 8.12.2011 tarih ve 794 sayılı, 8.12.2011 tarih ve 795 sayılı işlemler ile dayanağı 5.10.2011 tarih ve 78 sayılı Nilüfer Belediyesi Meclis kararının iptali istemiyle açılmıştır.İdare Mahkemesince; 5393 sayılı Yasanın 14. maddesinin 1/a bendi uyarınca çevre ve çevre sağlığı ile şehir içi yaya trafiğini düzenleme hizmetlerini yapma veya yaptırma hususunda görev ve sorumluluğu bulunan davalı belediyenin, bu sorumluluk kapsamında şehirdeki halkın ortak kullanımına açık alanlarda kurulacak ATM'lerin yerlerinin belirlenmesi hususunda da genel yetkisi bulunduğunun kabulü gerektiğinden, bu doğrultuda tesis edilen Nilüfer Belediye Meclisinin 05.10.2011 tarih ve 2011/325 sayılı kararı ile bu karara dayanılarak tesis edilen 08.12.2011 tarih ve 795, 804, 796 ve 794 sayılı işlemlerde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.5393 sayılı Belediye Kanunu'nun 14. maddesinin l/a bendinde, belediyenin mahalli müşterek nitelikte olmak şartıyla, İmar, su ve kanalizasyon, ulaşım gibi kentsel alt yapı; coğrafi ve kent bilgi sistemleri; çevre ve çevre sağlığı, temizlik ve katı atık; zabıta, itfaiye, acil yardım, kurtarma ve ambulans; şehir içi trafik; defin've mezarlıklar; ağaçlandırma, park ve yeşil alanlar; konut; kültür ve sanat, turizm ve tanıtım, gençlik ve spor; sosyal hizmet ve yardım, nikâh, meslek ve beceri kazandırma; ekonomi ve ticaretin geliştirilmesi hizmetlerini yapacağı veya yaptıracağı vurgulanmış, 15. maddesinin l/b bendinde de, Kanunların belediyeye verdiği yetki çerçevesinde yönetmelik çıkarabilmek, belediye pasakları koymak ve uygulamak, kanunlarda belirtilen cezaları vermek yetki ve imtiyaz olarak sayılmıştır.4857 sayılı İş Kanununun "Tanımlar" başlıklı 2. maddesinde; işyeri işveren tarafından mal veya hizmet üretmek amacıyla maddi olan ve olmayan unsurlar ile işçinin birlikte örgütlendiği birim olarak tanımlanmıştır.Vergi Usul Kanununun "İşyeri" başlığını taşıyan 156. maddesinde; "Ticari, sınai, zirai ve mesleki faaliyette iş yeri; mağaza, yazıhane, idarehane, muayenehane, imalathane, şube, depo, otel, kahvehane, eğlence ve spor yerleri, tarla, bağ, bahçe, çiftlik, hayvancılık tesisleri, dalyan ve voli mahalleri, madenler, taş ocakları, inşaat şantiyeleri, vapur büfeleri gibi ticari, sınai zirai veya mesleki bir faaliyetin icrasına tahsis edilen veya bu faaliyetlerde kullanılan yerdir." düzenlemesi yer almaktadır.5411 Sayılı Bankacılık Kanununun 3. maddesinde; şube; elektronik işlem cihazlarından ibaret birimler hariç olmak üzere, bankaların bağımlı bir parçasını oluşturan ve bu kuruluşların faaliyetlerinin tamamını veya bir kısmını kendi başına yapan, sabit ya da seyyar bürolar gibi her türlü işyeri olarak tanımlanmıştır.Yukarıda yer alan mevzuat hükümlerinin irdelenmesinden; işleme konu ATM ( elektronik işlem cihazları )'ler bir banka şubesine bağlı makina olup; işyeri ya da şube olarak değerlendirilemeyeceği görülmektedir. Kaldı ki; Bankacılık Kanunu söz konusu cihazları açıkça şube tanımı dışında bırakarak, işyeri olarak değerlendirilmesini de mümkün kılmamaktadır.Diğer taraftan, belediyelerden ruhsat alma durumunda olan işyerlerinin, aynı zamanda belediyelerin denetim ve gözetimine tabi olduğu ve belediyelerden çeşitli hizmetler aldığı düşünüldüğünde; banka şubelerinde verilen hizmetlerin bir kısmını veren ancak şubenin makinası olan cihazların, belediyelerden herhangi bir hizmet de almaması karşısında, işyeri nitelemesiyle belediyenin gözetim ve denetiminde olmayacağı da tartışmasızdır. Dosyanın incelenmesinden; davalı Belediye sınırları içerisinde ancak mülkiyeti davalı Belediyeye ait olmayan farklı yerlerde bulunan ve sahipleri ile aralarında kira sözleşmesi bulunan alanlara konulan 7 adet ATM cihazının davalı belediyeden izinsiz kurulmaları nedeniyle 15 gün içerisinde kaldırılmaları gerektiği, aksi halde yasal işlem yapılacağının davacı bankaya bildirildiği, anılan işlemlere karşı yapılan itirazın reddi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Olayda; davaya konu ATM cihazlarının işyeri olarak değerlendirilemeyeceği, işyeri olmayan cihazlar için işyeri açma ve çalışma ruhsatı alınmayacağı gibi mevzuatta başka bir izin alınacağı düzenlemesine de gidilmemiştir. Bu durumda, davalı Belediyeye ait "taşınmaz üzerinde bulunmayan, üzerine konuldukları taşınmazlara yönelik kira sözleşmeleri bulunan ATM cihazları için davalı belediyeden izin alma zorunluluğu bulunmadığından, tesis edilen işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır. Kaldı ki, ATM cihazlarının kent estetiğini, çevre ve çevre sağlığını, trafik düzenini bozduğunun yapılacak keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenecek bilirkişi raporu ile tespiti halinde ATM cihazlarının kaldırılabileceği de açıktır. Açıklanan nedenlerle; Bursa 3. İdare Mahkemesi'nin temyize konu kararının bozulmasına, dosyanın yeniden bir karar verilmek üzere anılan Mahkemeye gönderilmesine, yürütmenin durdurulması hakkında karar verilmediğinden 40.00 TL yürütmenin durdurulması harcının davacıya iadesine, bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 ( onbeş ) gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 14.10.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
****
Dairesi : İdari Dava Daireleri Kurulu
Esas No : 2007/2255
Karar No : 2012/ 801
Karar Tarihi: 24/05/2012
Konusu : 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 23. maddesinde, kamulaştırma bedelinin kesinleşmesi tarihinden itibaren beş yıl içinde, ka-mulaştırma ve devir amacına uygun hiç bir işlem veya tesisat ya-pılmaması veya kamu yararına yönelik bir ihtiyaca tahsis edilme-yerek taşınmaz malın olduğu gibi bırakılması şartıyla malike taşınmazını geri alma hakkı.
KARAR: “...Dava; ... Belediye Meclisinin 2.8.1996 günlü, 150 sayılı kararı ile değiştirilen 1/1000 ölçekli imar planında park alanında kalan Ankara, ..., 1. Bölge, 6049 ada, 3,4,5 sayılı parsellerin kamulaş-tırılarak bedellerinin ödenmesi, kamulaştırılmaması halinde imar planı değişikliğinden önceki duruma dönülerek yapılaşma izni verilmesi istemiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin ... Belediye Başkanlığı işleminin iptali istemiyle açılmıştır.
... Anayasanın 35. maddesinde; "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir." hükmü yer almış; yine Anayasanın 13. maddesinde " Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz." hükmüne yer verilmiştir.
Anayasanın 90/4. maddesi uyarınca, iç huku-kumuz bakımından da bağlayıcı olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 1 No'lu ek Protokolünün 1. maddesinde de, "Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve
mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiy-le ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mül-künden yoksun bırakılabilir. Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek (...) için gerekli gördük-leri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez." düzenlemesi yer almıştır.
Dosyanın incelenmesinden, davacıların maliki oldukları Ankara, ..., 1. Bölge, 6049 ada, 3,4,5 sayılı parsellerin, ... Belediye Meclisinin 2.8.1996 günlü, 150 sayılı kararı ile değiştirilen 1/1000 ölçekli imar planında park alanında kaldığı; park alanında kalması nedeniyle davalı belediyece yapılaşma izni verilmediği, ancak bugüne kadar da kamulaştırıl-madığı; imar planı değişikliği üzerinden 5 yıldan fazla bir süre geçmesi üzerine söz konusu parsellerin kamulaştırılarak bedellerinin ödenmesi, kamulaştırılmaması halinde imar planı değişikliğinden önceki duruma dönülerek yapılaşma izni verilmesi istemiyle yapılan başvurunun ... Belediye Başkanlığı işlemi ile reddi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Davacılara ait söz konusu parsellerin, imar planında kamunun kullanımı için park alanı olarak ayrılması nedeniyle bu parsellerde artık yapılaş-maya gidilemeyeceği ve bu nedenle maliklerinin tasarruf haklarının kısıtlandığı açıktır. İdareye başvuru tarihi itibarıyla beş yıldan fazla bir süre geçmiş olmasına karşın davalı idarece kamulaştırma yapılmadığı gibi ne zaman yapılabileceği konusun-da da davacılara bir bilgi de verilmemiştir. Bu ne-denle, davacıların maliki oldukları parsellerin durumu ve mülkiyet hakkından yararlanma olanakları belirsizlik içindedir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, yukarıda da yer verilen, Hakan Arı/Türkiye Davasında (Başvuru No:13331/07) verdiği kararda, söz konusu bu durumun başvuranın mülkiyet hakkından tam anla-mıyla yararlanması önünde engel teşkil ettiği ve arazinin satış şansı da dahil sonucu itibarıyla taşınmazın değerini hatırı sayılır ölçüde azalttığı değerlendirmesinde bulunarak, malikin, kamu yararının gerekleri ile mülkiyet hakkı arasında gözetil-mesi gereken adil dengeyi bozan alışılmışın dışında ve ölçüsüz bir yüke katlanmak zorunda kaldığı so-nucuna varmış ve Türkiye’nin ilgili kişinin mülkiyet hakkını ihlal ettiğine karar vermiştir.
Bu bağlamda, uyuşmazlık konusu olayda da, davacıların mülkiyet haklarının belirsiz bir süre ile kısıtlandığı açık olup bu kısıtlamanın kaldırılmaması sonucunu doğuran işlemlerde bu yönüyle hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Diğer yandan, Avrupa İnsan Hakları Mahkeme-si aynı kararında, böylesi karmaşık ve düzenleme yapılmasını gerektiren alanlarda Devletlerin şehir planlamasına yönelik politikalarında belirli bir tak-dir payından yararlanmalarının doğal olduğunu, güdülen amaç çerçevesinde, mülkiyet hakkına yönelik müdahalede genel kamu menfaatlerine ria-yet edildiği değerlendirmesinde de bulunmuştur. Keza, Anayasa Mahkemesi, İmar plânlarının uygu-lamaya geçirilmesindeki kamusal yarar karşısında mülkiyet hakkının sınırlanmasının demokratik toplum düzeninin gerekleriyle çelişen bir yönü bu-lunmadığını belirtmiştir.( Anayasa Mahkemesinin 29.12.1999 günlü, E:1999/33, K:1999/51 sayılı ka-rarı)
Bu nedenle, kamu yararının gerekleri ile mül-kiyet hakkı arasında gözetilmesi gereken adil dengenin bozulduğundan ve mülkiyet hakkının kulla-nımının belirsizliğe itildiğinden söz edilebilmesi için, imar planının onaylanmasından sonra kamu-laştırmanın ne kadar zaman içinde yapılması gerektiği belirlenmelidir.
Bugün itibarıyla, mevzuatta bu konuyu düzenleyen açık bir düzenleme yer almamaktadır.
3194 sayılı Yasanın 13. maddesinin, Anayasa Mahkemesince iptal edilen 3. fıkrasında, imar planının onaylanmasından itibaren, beş yıl sonra mü-racaat edildiğinde, umumî hizmetlere ayrılan alan-larda, hizmet ile ilgili yapıların yapımından vazge-çildiğine dair görüş alınması şartıyla, taşınmaz maliklerine bazı haklar tanınmıştır.
Diğer yandan, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanu-nunun 23. maddesinde, kamulaştırma bedelinin kesinleşmesi tarihinden itibaren beş yıl içinde, kamulaştırma ve devir amacına uygun hiç bir işlem veya tesisat yapılmaması veya kamu yararına yö-nelik bir ihtiyaca tahsis edilmeyerek taşınmaz malın olduğu gibi bırakılması şartıyla malike taşınma-zını geri alma hakkı öngörülmüştür.
Görüldüğü üzere, yasa koyucu, mülkiyet hakkını ilgilendiren konularda, idarenin beş yıl boyun-ca hareketsiz kalmasını, malikler lehine bazı haklar doğması bakımından yeterli görmüştür.
Yasa koyucunun bu eğiliminin, uyuşmazlık ko-nusu olayda da kıyasen uygulanması hukuka ve hakkaniyete uygun olacağından, imar planlarının onaylanmasından itibaren beş geçmesine karşın, ilgili idarelerce kamunun kullanımına ayrılan ta-şınmazların kamulaştırılmaması durumunda, mülkiyet hakkının kullanımının belirsizliğe itildiğini, dolayısıyla, kamu yararının gerekleri ile mülkiyet hakkı arasında gözetilmesi gereken adil dengenin bo-zulduğunu kabul etmek gerekmektedir.
Uyuşmazlık konusu olayda da, söz konusu beş yıllık süre geçmiştir.
Bu itibarla, davacıların başvurusu üzerine 3194 sayılı İmar Kanununun 10. maddesi hükmü uygu-lanmak suretiyle maliki oldukları taşınmazın davalı belediyece imar programına alınması, bu program dahilinde geciktirilmeksizin kamulaştırılması zorun-ludur.
Dava konusu olan uyuşmazlığa ilişkin olarak yukarıda açıklanan hukuki sonuca varıldıktan son-ra, davalı idarenin, özellikle İstanbul, Ankara gibi metropoller için yapılmış imar planlarında kamu-nun kullanımına ayrılmış olan yerlerin tümünün aynı anda imar programlarına alınamayacağı, dolayısıyla hepsinin birden kamulaştırılamayacağı, mali ve idari yönden bunun imkan dahilinde olma-dığı yolundaki iddialarının da değerlendirilmesi gerekli görülmüştür. 5393 sayılı Belediye Kanunun 14. maddesinde, hizmetlerin yerine getirilmesinde öncelik sırasının belirlenmesinde, belediyenin malî durumu yanında hizmetin ivediliğinin dikkate alınacağı kuralına yer verilmiştir. Ayrıca 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 3. maddesinde, idare-lerce yeterli ödenek temin edilmeden kamulaştırma işlemlerine başlanılamayacağı kuralı yer almış-tır. Bu kurallar uyarınca, imar planlarını hazırla-makla yükümlü olan idarelerin, ilgili diğer idarelerle koordinasyon içinde hareket ederek, gerek imar planlarının, gerek imar programlarının hazırlanma-sı aşamasında, kamu hizmetleri için ihtiyaç duyu-lan ve kamulaştırılması gereken taşınmazları belirlerken, ödenek durumunu ve hizmete duyulan ihtiyaç çerçevesinde hizmetin aciliyetini dikkate alarak kamunun kullanımına ayrılacak taşınmazları belirlemesi, kamu yararının gerekleri ile mülkiyet hakkı arasında gözetilmesi gereken adil dengenin bozulmaması ve mülkiyet hakkının kullanımının belirsizliğe itilmemesi, dolayısıyla uyuşmazlıklara neden olunmaması için hukuka uygun bir yöntem olacaktır.
Bu durumda, aksi yöndeki dava konusu işlem-de hukuka uyarlık görülmemiştir.
Açıklanan nedenle, davalı idarenin temyiz isteminin reddine, Ankara 6. İdare Mahkemesinin 23.5.2007 günlü, E:2007/458, K:2007/1032 sayılı kararının yukarıda yer verilen gerekçeyle ONAN-MASINA, gününde oybirliği ile karar verildi.
Kaynak: Danıştay Resmi İnternet Sitesi
http://www.danistay.gov.tr/iddk_2007_2255.pdf
****
Dairesi: İkinci Daire
Esas No: 2005/1869
Karar No:
Karar Tarihi: 23.12.2005
Konusu: Harcırah ödemeleri
KARAR:“…5335 sayılı Kanun'un 4. maddesinin (a) bendi ile kaldırılmakla birlikte, 26.11.2005 günlü, 26005 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Anayasa Mahkemesi'nin 4.5.2005 günlü, E:2004/54, K:2005/24 sayılı kararı ile hakkında iptal kararı verilen 31.7.2003 günlü, 4969 sayılı Kanun'un 1. maddesinin (a) bendinde yer alan "Kendi yazılı talepleri üzerine gönderilenler hariç olmak üzere" ibaresine dayalı olarak tesis edilen ve bu ibarenin uygulanmasında birliğin sağlanması amacını taşıyan 26.8.2003 günlü, 25211 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan dava konusu 37 Seri No'lu Harcırah Kanunu Genel Tebliği'nin 1. maddesinin (a) bendinde yer alan "Bu çerçevede; eş durumu, öğrenim durumu, sağlık sebepleri ile benzeri mazeretlere dayalı olarak ilgililerin yazılı talepleri üzerine yapılan atamalar için harcırah ödenmeyecektir." ibaresinin yasal dayanağı ortadan kalkmış bulunduğundan, 26.8.2003 günlü, 25211 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Harcırah Kanunu Genel Tebliği'nin (Seri No:37) 1. maddesinin (a) bendinde yer alan; "Bu çerçevede; eş durumu, öğrenim durumu, sağlık sebepleri ile benzeri mazeretlere dayalı olarak ilgililerin yazılı talepleri üzerine yapılan atamalar için harcırah ödenmeyecektir." ibaresi ile bu ibareye dayalı olarak tesis edilen dava konusu 5.5.2005 günlü, 121/382 sayılı işlemde hukuka uyarlık görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, 26.8.2003 günlü, 25211 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Harcırah Kanunu Genel Tebliği'nin (Seri No:37) 1. maddesinin (a) bendinde yer alan; "Bu çerçevede; eş durumu, öğrenim durumu, sağlık sebepleri ile benzeri mazeretlere dayalı olarak ilgililerin yazılı talepleri üzerine yapılan atamalar için harcırah ödenmeyecektir." ibaresi ile bu ibareye dayalı olarak tesis edilen dava konusu 5.5.2005 günlü, 121/382 sayılı işlemin yürütülmesinin durdurulmasına, 23.12.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi”
***
Dairesi: Sekizinci Daire
Esas No: 2004/3464
Karar No: 2005/1510
Karar Tarihi: 01.04.2005
Konusu: Ücretli olarak çalışan ve aynı zamanda öğrenci olanların, 4736 sayılı yasa kapsamında belediyelerin toplu taşıma araçlarından indirimli olarak yararlanabilecekleri
KARAR:”...Cumhuriyet Üniversitesi, Yıldızeli Meslek Yüksekokulu öğrencisi olan davacının, memur olduğu gerekçesiyle toplu taşıma araçlarından indirimli olarak yaralandırılmamasına ilişkin Yıldızeli Belediyesi, B.S.O Müdürlüğünün ... gün ve ... sayılı işleminin iptali istemiyle açılan davada, 4736 sayılı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Ürettikleri Mal ve Hizmet Tarifeleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Yasada ve 28.1.2002 gün ve 2002/3654 sayılı Bakanlar Kurulu kararında, belediyeler ve bunların kurdukları birlik, müessese ve işletmelerdeki toplu taşıma hizmetlerinden indirimli olarak yaralanacaklar arasında öğrencilerinde yer aldığı, anılan düzenlemelerde çalışan çalışmayan öğrenci ayrımı yapılmadığından, ücretli olarak çalışan ve aynı zamanda öğrenci olan davacının toplu taşım hizmetlerinden indirimli olarak yaralandırılmamasına ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle işlemi iptal eden Sivas İdare Mahkemesinin 26.3.2004 gün ve E:2003/1224, K:2003/296 sayılı kararının; hukuka aykırı olduğu, indirimli tarifeden çalışmayan öğrencilerin yaralanabileceği, işlemin dayanağının belediye meclisi kararı olduğu ileri sürülerek, 2577 sayılı Yasanın 49.maddesi yarınca temyizen incelenerek bozulması istemidir.
İdare ve Vergi Mahkemeleri tarafından verilen kararların temyiz yolu ile incelenip bozulabilmeleri 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 49. maddesinin 1. fıkrasında yazılı nedenlerin bulunmasına bağlıdır. İdare Mahkemesince verilen kararın dayandığı gerekçe usul ve yasaya uygun olup, bozulmasını gerektiren bir neden bulunmadığından, temyiz isteminin reddi ile anılan kararın onanmasına ve yargılama giderlerinin temyiz isteminde bulunan üzerinde bırakılmasına oybirliği ile karar verildi.”
***
Dairesi: Sekizinci Daire
Esas No: 2004/4255
Karar No: 2005/2221
Karar Tarihi: 12.05.2005
Konusu: Su ve Atıksu ücret tarifeleri
KARAR: “…Uyuşmazlık, Marmaris, Armutalan ve İçmeler Beldibi Belediyesinin 2003 yılı içerisinde uygulayacakları su ve atıksu ücret tarifelerinin belirlenmesine ilişkin Marmaris Çevre Koruma Altyapı Tesisleri Yapma ve İşletme Birliği Meclis kararının iptali isteminden doğmuştur.
2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanununa 27.7.1993 günlü Resmi Gazete'de yayımlanan 3914 sayılı Kanunla eklenen mükerrer 44. maddede, belediye sınırları ve mücavir alanlar içinde bulunan ve belediyelerin katı atık toplama ile kanalizasyon hizmetlerinden yararlanan konut, işyeri ve diğer şekillerde kullanılan binaların çevre temizlik vergisine tabi olduğu açıklandıktan sonra, aynı maddenin devamında, belediyelerin, atıksu ile ilgili olarak katı atıklarla ilgili tarifede yer alan bina gruplarını topluca veya ayrı dikkate almak suretiyle ve su tüketim bedelini aşmamak üzere meclislerince belirlenecek miktarda çevre temizlik vergisi alınacağı, atık su ile ilgili çevre temizlik vergisinin su tüketim bedeli ile birlikte tarh ve tahakkuk etmiş sayılacağı ve bu bedel ile birlikte tahsil edileceği, su ve kanalizasyon hizmetleri ayrı bir kanunla düzenlenmiş bulunan belediyelerde ise atık su bedellerinin tahsiline ilişkin uygulamanın kendi kanunlarındaki hükümlere tabi olacağı belirtilmiş, maddenin 7. fıkrasında zikredilen çevre temizlik vergisi tarifesinde yer alan bina gruplarının tesbitine ilişkin Bakanlar Kurulu Kararı 31.12.1993 günlü Resmi Gazete'de yayımlanmış ve bu kararın 8. maddesinde 01.01.1994 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere yayımı tarihinden yürürlüğe gireceği açıklanarak 1.1.1994 tarihinden itibaren çevre temizlik vergisi uygulamasına başlanmıştır.Buna göre 1994 yılı başından itibaren gerek katı atık, gerekse atık su için belediyelerce istenen meblağları yasa koyucu vergi olarak nitelendirmiş ve bu vergiyi, çevre temizlik vergisi olarak adlandırmıştır.
Öte yandan; 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanununun 97. maddesindeki düzenlemelerden, belediyelerin; ilgililerin isteğine bağlı olarak ifa edecekleri her türlü hizmet için belediye meclislerince düzenlenecek tarifelere göre ücret almaya yetkili oldukları anlaşılmaktadır.
2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanunun 3410 sayılı Kanunla değişik 6. maddesinde; "Vergi Mahkemeleri;
a) Genel Bütçeye, il özel idareleri, belediye ve köylere ait vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümler ve bunların zam ve cezaları ile tarifelere ilişkin davaları,
b) (a) bendindeki konularda 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun uygulanmasına ilişkin davaları,
c) Diğer Kanunlarla verilen işleri,
Çözümler" kuralı yer almaktadır.
Bu itibarla, belediyelerin belirledikleri tarifelere göre aldıkları atık su ücretleri çevre temizlik vergisi niteliğinde olduğundan, yukarıda alıntısı yapılan 2576 sayılı Yasanın 6. maddesi kapsamında uyuşmazlığın görüm ve çözümünde görevli mahkeme vergi mahkemesi olup, ücrete tabi iş niteliğinde anılan 97. madde hükmüne göre alınan su ücretlerine ilişkin tarifeler ise, vergi, resim ve harç niteliğinde olmadığından bunlara ilişkin uyuşmazlıkların görüm ve çözümünde görevli mahkeme ise, idare mahkemesi olduğu anlaşılmaktadır.
Bu durumda su tarifesine ilişkin uyuşmazlığın görüm ve çözüm yeri idare mahkemesi, atık su ücreti tarifesine ilişkin uyuşmazlığın görüm ve çözüm yeri ise vergi mahkemesi olduğundan iki ayrı mahkemenin görev alanını ilgilendiren dava konusu işlemlerin, 2577 sayılı Yasanın 5. maddesi uyarınca, su ve atık su ücret tarifelerine ilişkin olarak yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda her iki işlem hakkında ayrı ayrı verilecek dilekçelerle dava açılması gerektiği gerekçesiyle davanın dilekçe yönünden reddedilmesi gerekirken işin esasına girilerek dava konusu işlemin iptali yönünde verilen mahkeme kararında yasal isabet bulunmaktadır.
Açıklanan nedenlerle Muğla İdare Mahkemesi kararının bozulmasına, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine 12.05.2005 gününde oybirliği ile karar verildi” (DAN-DER; SAYI:110)
***
Dairesi : Birinci Daire
Esas No : 2005/924
Karar No : 2005/1073
Karar Tarihi : 23.09.2005
Konusu : Belediyeye ait içme ve kullanma suyu işletmesinin ihale ile kiralanması hususunda 5393 sayılı Belediye Kanununun 15 inci maddesinin (e) bendi uyarınca görüş bildirilmesine yer olmadığına.
KARAR : ”Belediyeye ait içme ve kullanma suyu işletmesinin ihale ile kiralanması hususunda 5393 sayılı Belediye Kanununun 15 inci maddesinin (e) bendi uyarınca görüş bildirilmesi istemini içeren Isparta İli, Şarkikaraağaç Belediye Başkanlığının 6.9.2005 günlü, 2005/239 sayılı yazısında aynen:
"Belediye Meclisimizin 5.9.2005 tarih ve 27 sayılı kararı ile Kasabamız içme ve kullanma suyunun işletmesinin (sayaç okuma, tahakkuk, tahsilat, bakım, onarım, kesme, açma) tamamını 5393 sayılı Belediye Kanununun 15. maddesi (e) bendi uyarınca ihale yoluyla kiraya vermek istiyoruz. Bu konu hakkında görüş ve önerilerinizi bildirmeniz için; gereğini bilgilerinize saygılarımla arz ederim." denilmekte olduğundan konu incelenerek,
Gereği Görüşülüp Düşünüldü:
Belediyeye ait içme ve kullanma suyu işletmesinin ihale ile kiralanması hususunda görüş istenilmektedir.
5393 sayılı Belediye Kanununun "Belediyenin yetkileri ve imtiyazları" başlıklı 15 inci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde, müktesep haklar saklı kalmak üzere; içme, kullanma ve endüstri suyu sağlamak, atık su ve yağmur suyunun uzaklaştırılmasını sağlamak, bunlar için gerekli tesisleri kurmak, kurdurmak , işletmek ve işlettirmek, kaynak sularını işletmek veya işlettirmek belediyenin yetkileri arasında yer almakta, ikinci fıkrasında da belediyenin, (e), (f) ve (g) bentlerinde belirtilen hizmetlerin Danıştay’ın görüşü ve İçişleri Bakanlığının kararıyla süresi kırkdokuz yılı geçmemek üzere imtiyaz yoluyla devredebileceği; toplu taşıma hizmetlerini imtiyaz veya tekel oluşturmayacak şekilde ruhsat vermek suretiyle yerine getirebileceği gibi 67 inci maddedeki esaslara göre hizmet satın alma yoluyla yerine getirebileceği hükme bağlanmaktadır.
5393 sayılı Kanunun 15 inci maddesinin ikinci fıkrasında, bu maddenin (e), (f) ve (g) bentlerinde belirtilen belediyeye ait hizmetlerin, belediyenin belirleyeceği şartlar, sağlayacağı yetkiler ve taahhüt edilen mali menfaatler karşılığında imtiyaz yoluyla özel bir şahıs eliyle yerine getirilmesi imkanı verilmiş, söz konusu hizmetlerin imtiyaz yoluyla devredilebilmesi için Danıştay’ın görüşünün, İçişleri Bakanlığının da kararının alınması gerektiği belirtilmiştir.
Görüldüğü gibi, anılan fıkranın (e) bendinde, içme ve kullanma suyu hizmetlerinin Danıştay’ın görüşü ve İçişleri Bakanlığının kararıyla imtiyaz yoluyla devredilebilmesi yanında, bu hizmetleri imtiyaz veya tekel oluşturmayacak şekilde ruhsat vermek veya 67 inci maddedeki esaslara göre hizmet satın almak yoluyla da yerine getirebileceği hükme bağlanmış, belediyenin imtiyaz dışındaki usullerden birini tercih etmesi durumunda Danıştay’ın görüşünün alınacağına ilişkin bir hükme yer verilmemiştir.
Buna göre, Danıştay’ın görüşünün alınabilmesi için 5393 sayılı Kanunun 15 inci maddesinin (e) bendinde belirtilen hizmetlerin belediye tarafından imtiyaz yoluyla devrinin söz konusu olması gerekmektedir.
Isparta İli, Şarkikaraağaç Belediye Başkanlığının 6.9.2005 günlü, 2005/239 sayılı dilekçesinin incelenmesinden, 5393 sayılı Kanunun 15 maddesinin (eBelediyeye ait içme ve kullanma suyu işletmesinin ihale ile kiralanması hususunda 5393 sayılı Belediye Kanununun 15 inci maddesinin (e) bendi uyarınca görüş bildirilmesine yer olmadığına.
) bendinde sözü edilen içme ve kullanma suyu hizmetlerinin işletilmesinin ihale ile kiraya vermek suretiyle yerine getirilmek istenildiği anlaşıldığından, istem hakkında görüş bildirilmesine yer olmadığına, dosyanın Danıştay Başkanlığına sunulmasına, oybirliğiyle karar verildi.”
***
Dairesi : Altıncı Daire
Esas No : 2004/8138
Karar No : 2005/2635
Karar Tarihi : 06.05.2005
Konusu : Dava konusu uygulama imar planı değişikliğinin üst ölçekli nazım imar planı hükümlerine uygun olması, 1/5000 ölçekli planın da dava konusu edilmemesi karşısında, idare mahkemesince imar planına yönelik olarak davanın reddine karar verilmesi gerekirken, imar planının da iptaline karar verilmesinde isabet bulunmadığı hk
KARAR: “…. Dava, İstanbul ili, Silivri ilçesi , Çanta Belediyesi Gölet Havzası Koruma Alanı içindeki 5000 dönümlük arazinin imara açılmasına olanak sağlayan ve 3194 sayılı Yasanın 18.maddesi uyarınca
gerçekleştirilen parselasyon işlemine ilişkin 1.5.2001 günlü, 2001/73 sayılı belediye encümeni kararı ile bu işlemin dayanağı imar planının iptali istemiyle açılmış; İdare Mahkemesince, yerinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen rapor ile dava dosyasında yer alan bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilmesinden, dava konusu 1/1000 ölçekli uygulama imar planının dayanağı 1/5000 ve 1/25.000 ölçekli planlara uygun olduğu, ancak 1/50.000 ölçekli plana, şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına ve kamu yararına aykırı bulunduğu, bu plan uyarınca gerçekleştirilen parselasyon işlemi sonucunda ise kapanan kadastral yollardan oluşan alanların belediye adına tescil edilerek uygulamaya dahil edildiği, bunun da diğer parsellerden alınması gerekenden daha fazla düzenleme ortaklık payı alınmasına neden olduğu anlaşıldığından, dava konusu işlemlerde mevzuata uygunluk bulunmadığı gerekçesiyle iptaline karar verilmiş, bu karar davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Temyize konu mahkeme kararının, parselasyon işleminin iptaline ilişkin kısmında 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49.maddesinin birinci fıkrasında sayılan bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmamaktadır.
Kararın, imar planına ilişkin kısmına gelince;
İmar planı, insan, toplum, çevre ilişkilerinde kişi ve aile mutluluğu ile toplum hayatını yakından etkileyen fiziksel çevreyi sağlıklı bir yapıya kavuşturmak, yatırımların yer seçimlerini ve gelişme eğilimlerini yönlendirmek ve toprağın koruma kullanma dengesini en rasyonel biçimde belirlemek amacıyla hazırlanır. 3194 sayılı Yasanın 6.maddesinde planlar kapsadıkları alan ve amaçları açısından bölge planları ve imar planları olarak iki ana kategoriye ayrılmış, imar planları da uygulamaya esas olan uygulama imar planları ve bu planın hazırlanmasındaki temel hedefleri, ilkeleri ve arazi kullanım ararlarını belirleyen nazım imar planları olarak sınıflandırılmıştır. Anılan yasanın 8.maddesinde ise planların tanımlanmasına yer verilerek planlar bölge planı, çevre düzeni planı, nazım imar planı ve uygulama imar planı olarak kademelendirilmiş ve alt ölçekli planların, üst ölçekli planlarda belirlenen planlama ana ilkelerine, stratejilerine ve kararlarına uyumlu olması zorunluluğu getirilmiştir.
Yukarıda belirtilen mevzuat hükümlerinin birlikte değerlendirilmesinden, uygulama imar planlarının üst ölçekli planlara aykırı olamayacağı, arazi kullanım kararlarının alt ölçekli uygulama imar planlarıyla değiştirilemeyeceği sonucuna varılmaktadır.
Dosyanın incelenmesinden, davanın; parselasyon işlemi ile bu işlemin dayanağı 1/1000 ölçekli uygulama imar planının iptali istemiyle açıldığı, hükme esas alınan bilirkişi raporunda 1/1000 ölçekli planın dayanağı 1/5000 ölçekli plana uygun olduğunun belirtildiği, 1/5000 ölçekli planın ise dava konusu edilmediği anlaşılmaktadır.
Bu itibarla, dava konusu uygulama imar planı değişikliğinin üst ölçekli nazım imar planı hükümlerine uygun olması, 1/5000 ölçekli planın da dava konusu edilmemesi karşısında, İdare Mahkemesince imar planına yönelik olarak davanın reddine karar verilmesi gerekirken, imar planının da iptaline karar verilmesinde hukuki isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, İstanbul 3. İdare Mahkemesinin 29.6.2004 günlü, E:2002/1844, K:2004/1192 sayılı kararının parselasyon işleminin iptaline yönelik kısmının ONANMASINA, imar planının iptaline yönelik kısmının ise BOZULMASINA, karar harcının yarısı olan 10.300.000 lira ile fazladan yatırılan 31.700.000 lira harcın temyiz isteminde bulunana iadesine, dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine, oybirliğiyle karar verildi.”
***
Dairesi :Birinci Daire
Esas No :2006/52
Karar No : 2006/166
Karar Tarihi : 09.02.2006
Konusu : “... Belediyesi başkanı ve diğer belediye görevlileri hakkında yapılan şikayetin, 4483 sayılı Kanunun 5 inci maddesi hükmü uyarınca aynı konuda daha önce sonuçlandırılmış bir ön inceleme bulunması, bu ön incelemenin sonucunu etkileyecek yeni belge de sunulmaması nedeniyle İçişleri Bakanınca verilen işleme konulmama kararına yapılan şikayetçi itirazının reddi hk.
KARAR : “… 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun 5 inci maddesinin ikinci fıkrasında; Cumhuriyet başsavcılıkları ile izin vermeye yetkili merciler ihbar ve şikayetler konusunda daha önce sonuçlandırılmış bir ön inceleme olması halinde müracaatı işleme koymazlar. Ancak ihbar ve şikayet eden kişilerin konu ile ilgili olarak daha önceki ön incelemenin neticesini etkileyecek yeni belge sunması halinde müracaatı işleme koyabilirler., hükmüne yer verilmiştir.
Dosyanın incelenmesinden, …Mahallesi …Sokak 36 pafta, 29 ada, 50 parsel sayılı yerde bulunan ve otopark olarak kullanılan taşınmazın yıkımını gerçekleştirmemek ve binanın üzerinde bulunan yolun açılmasını sağlamamak iddiasını da içeren şikayetçi başvurusu üzerine düzenlenen 25.5.2001 günlü, 143/26 sayılı ön inceleme raporuna göre bu iddia konusu ile ilgili olarak İçişleri Bakanı tarafından 28.5.2001 günlü, 2001/358 sayılı soruşturma izni verilmemesine ilişkin karar verildiği, aynı Yetkili Merci kararının soruşturma izni verilmesine ilişkin kısmına itiraz edilmemesi sonucunda dosyanın …Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği, anılan Savcılığın 11.4.2002 günlü, Hz.No: 2002/1098, K: 2002/11 sayılı kararında hakkında soruşturma izni verilen …Belediyesi eski Başkanı… hakkında 4616 sayılı Kanunun 1/4 maddesine göre kamu davasının açılmasının ertelenmesine, soruşturma izni verilmeyen ...Belediyesi Başkanı … ve Belediyenin diğer görevlileri hakkında hazırlık soruşturması yapılmasına mahal olmadığına karar verildiği, soruşturma izni verilmemesine ilişkin Yetkili Merci kararına şikayetçi ve yetkili Cumhuriyet Başsavcılığınca itirazda bulunulmaması üzerine şikayetçi iddiasının bu şekilde sonuçlandırıldığı,
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğinin 20.12.2000 günlü, 8411 sayılı yazısı ekindeki şikayet dilekçesinde, …Mahallesi, …Sokakta bulunan taşınmazların kamulaştırılmadığı, yıktırılmadığı ve yolun açılmadığının iddia edildiği, İçişleri Bakanlığınca görevlendirilen Mülkiye Müfettişi tarafından düzenlenen 16.4.2001 günlü raporda, emlak değerlerinin yüksek olduğu İlçede kamulaştırmaların parasal açıdan güçlük arzettiği, mali imkansızlık nedeniyle imar planındaki yolların açılamadığının belirtildiği, İçişleri Bakanı tarafından da …Belediyesi Başkanları …, … ve … haklarındaki şikayetin işleme konulmamasına ilişkin 9.2.2002 günlü, İNS:00.34.498 sayılı karar verildiği,
Şikayetçinin aynı konudaki iddialarını içeren 4.8.2004 günlü dilekçesi üzerinde İçişleri Bakanı tarafından …Belediyesi Başkanı … ve Belediyenin diğer görevlileri hakkında şikayetin işleme konulmamasına ilişkin 28.7.2005 günlü, 4154 sayılı karar verildiği, kararın kaldırılması ve ön inceleme yaptırılması gerektiği belirtilerek anılan Yetkili Merci kararına şikayetçi tarafından itiraz edilmesi üzerine dosyanın Dairemize gönderildiği anlaşılmıştır.
Şikayetçinin aynı konudaki ilk başvurusu üzerine ön inceleme yapılarak Yetkili Merci tarafından soruşturma izni verilmemesine karar verildiği, ikinci başvurusu üzerine Yetkili Merci tarafından şikayetin işleme konulmamasına karar verildiği, son başvurusu üzerine de itiraza konu edilen şikayetin işleme konulmamasına ilişkin kararın tesis edildiği görülmüştür.
Bu durumda görevin kötüye kullanıldığı ve ihmal edildiği iddiasıyla … Belediyesi Başkanı ve diğer Belediye görevlileri hakkında yapılan şikayetin, anılan 5 inci madde hükmü uyarınca aynı konuda daha önce sonuçlandırılmış bir ön inceleme bulunması, bu ön incelemenin sonucunu etkileyecek yeni belge de sunulmaması nedeniyle İçişleri Bakanınca verilen 28.7.2005 günlü, 4154 sayılı işleme konulmama kararına yapılan şikayetçi itirazının reddine, dosyanın İçişleri Bakanlığına, kararın bir örneğinin şikayetçiye gönderilmesine oyçokluğuyla karar verildi.”
***
Dairesi : 6.Daire
Esas No : 2004/8321
Karar No : 2005/2135
Karar Tarihi : 12.04.2005
Konusu : İnşaat ruhsatına uygun olarak tamamlanan ve yapı kullanma izni verilen binanın sonradan zemin katında ve bina cephesinde yapılan tadilatlar nedeniyle inşaat ruhsatının ve yapı kullanma izninin iptalinin mümkün olmadığı, anılan tadilatların eski haline getirmesine karar verilebileceği.
K A R A R: (Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosya-daki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü: …3194 sayılı İmar Kanunun 30.maddesinde, " Yapı tamamen bittiği takdirde tamamının, kısmen kullanılması mümkün kısımları tamamlandığı takdirde bu kısımlarının kullanılabilmesi için, inşaat ruhsatını veren ilgili belediye ve valilikten izin alınması mecburidir. Mal sahibinin müracaatı üzerine yapının ruhsat ve eklerine uygun olduğu ve kullanılmasında fen bakımından mahzur görülmediğinin tespiti gerekir.
Belediyeler, valilikler mal sahiplerinin müracaatlarını en geç otuz gün içinde neticelendirmek mecburiyetindedir. Aksi halde bu müddetin sonunda yapının tamamının veya biten kısmının kullanılmasına izin verilmiş sayılır" hükmüne yer verilmiştir.
Anılan Kanunun 32.maddesinde de, " Bu kanun hükümlerine göre ruhsat alınmadan yapılabilecek yapılar hariç; ruhsat alınmadan yapıya başlandığı veya ruhsat ve eklerine aykırı yapı yapıldığı ilgili idarece tespiti, fenni mesulce tespiti ve ihbarı veya herhangi bir şekilde bu duruma muttali olunması üzerine, belediye veya valiliklerce o andaki inşaat durumu tespit edilir. Yapı mühürlenerek inşaat derhal durdurulur.
Durdurma, yapı tatil zaptının yapı yerine asılmasıyla yapı sahibine tebliğ edilmiş sayılır. Bu tebligatın bir nüshası da muhtara bırakılır.
Bu tarihten itibaren en çok bir ay içinde yapı sahibi, yapısını ruhsata uygun hale getirerek veya ruhsat alarak, belediyeden veya valilikten mührün kaldırılmasını ister.
Ruhsata aykırılık bulunan yapıda, bu aykırılığın giderilmiş olduğu veya ruhsat alındığı ve yapının bu ruhsata uygunluğu inceleme sonunda anlaşılırsa, mühür, belediye veya valilikçe kaldırılır ve inşaatın devamına izin verilir.
Aksi takdirde, ruhsat iptal edilir, ruhsata aykırı veya ruhsatsız yapılan bina, belediye encümeni veya il idare kurulu kararını müteakip, belediye veya valilikçe yıktırılır ve masrafı yapı sahibinden tahsil edilir." hükmü getirilmiştir.
Yukarıda yer alan 3194 sayılı Yasanın 32.maddesi uyarınca inşasına devam edilen bir yapıda ruhsat ve eki projesine aykırı tadilatlar ve/veya ilaveler yapıldığının tesbiti üzerine anılan yapıya ilişkin inşaat ruhsatının iptal edilebileceği, tamamlanmış bir yapıda ruhsat ve eki projesine aykırı tadilatlar veya ilave inşaatlar nedeniyle anılan Yasa hükmü uyarınca inşaat ruhsatının iptal edilemeyeceği, ancak anılan Yasa hükmü uyarınca tadilat ve ilave inşaatların yıktırılmasına ve anılan Yasanın 42.maddesi uyarınca para cezası verilebileceği sonucuna varılmaktadır.
Diğer taraftan, tamamen bitmiş bir yapı için verilen yapı kullanma izninin o yapının inşaat ruhsatına uygun yapıldığını gösterdiği, yapının ruhsat ve eklerine aykırı olması ve kullanılmasında fen bakımından mahzur görülmesi halinde ancak yapı kullanma izninin iptal edilebileceği açıktır.
Bu durumda, verilen inşaat ruhsatına uygun olarak tamamlanan ve tümü için yapı kullanma izni verilen binanın sonradan zemin katında ve bina cephesinde ruhsat ve eki projesine aykırı yapılan tadilatlar nedeniyle ancak tadilatların eski haline dönüştürülmesine ve ve imar para cezası verilmesine karar verilebileceği, uyuşmazlık konusu olayda belediye encümenince bu yönde bir karar alındığı, anılan tadilatlar nedeniyle inşaat ruhsatı ve yapı kullanma izninin iptalinin mümkün olmadığından, davanın reddi yolundaki idare mahkemesi kararında isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, Bursa 3.İdare Mahkemesinin 11.11.2004 günlü, E:2004/1, K:2004/404 sayılı kararının BOZULMASINA…)
***
Dairesi : 9.Daire
Esas No : 2005/1831
Karar No : 2006/284
Karar Tarihi : 14.02.2006
Konusu : 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu uyarınca istenilen yol harcamalarına katılma payının tarh ve tahakkuk ettirilmeden doğrudan ödeme emri ile takip edilemeyeceği hk.
İstemin Özeti: Yükümlü adına yol harcamalarına katılma payının tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emrinin iptali istemiyle açılan davayı; 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanununun "payları tahakkuk şekli" başlıklı 90. maddesinde, yol harcamalarına katılma payının, bu hizmetin yapıldığı yollardan faydalanan, Su tesisleri ile kanalizasyon harcamalarına katılma paylarının ise hizmetten faydalanma şekline göre ilgili gayrimenkul sahipleri arasında ve 89. maddeye göre hesaplanan katılma payları toplamının ilgili gayrimenkullerinin vergi değerleri toplamına oranlanarak dağıtılması suretiyle hesaplanıp tahakkuk ettirileceğinin hükme bağlandığı, olayda davacı kurumdan ihtilaf konusu yol harcamalarına katılma payının tahakkuk safhası geçirilmeden doğrudan düzenlenen ödeme emri ile istenildiği anlaşıldığından 2464 sayılı Yasanın 90. maddesinde belirtilen hüküm karşısında düzenlenen ödeme emrinde yasal isabet görülmediği gerekçesiyle kabul eden Ankara 1. Vergi Mahkemesinin 16.3.2005 tarih ve E:2004/931, K:2005/248 sayılı kararının; davanın süresinde açılmadığı, ödeme emrinden önce davacıya hesaplama ile ilgili yazı gönderildiği ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
Danıştay Savcısı Zerrin Güngör'ün Düşüncesi: İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen ince-lenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
Tetkik Hakimi Oğuz Karakış'ın Düşüncesi: İleri sürülen iddialar usule ve hukuka uygun Vergi Mahkemesi kararının bozulmasını gerektirecek nitelikte bulunmadığından temyiz isteminin reddi gerekeceği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
...Dayandığı hukuki ve kanuni nedenlerle gerekçesi yu-karıda açıklanan Vergi Mahkemesi kararı, aynı gerekçe ve nedenlerle Dairemizce de uygun görülmüş olup, temyiz istemine ilişkin dilekçede ileri sürülen iddialar, sözü geçen kararın bozulmasını sağlayacak durumda bulunmadığından, temyiz isteminin reddine ve kararın onanmasına,
***
Dairesi : 9.Daire
Esas No : 2002/4572
Karar No : 2004/4773
Karar Tarihi : 28.09.2004
Madeninin çıkarıldığı ocağın belediye ve mücavir alan sınırları dışında olmakla birlikte; madenin işlendiği fab-rikanın belediye sınırları içinde kaldığının anlaşılması nedeniyle, 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanununun mükerrer 97/b maddesine göre istenilen belediye payının yerinde olduğu
***
Dairesi : Birinci Daire
Esas No : 2005/845
Karar No : 2005/1534
Karar Tarihi : 23.12.2005
Konusu : 5393 sayılı Belediye Kanunu, 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu ve 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu hükümleri ile 3194 sayılı İmar Kanunu hükümleri birlikte değerlendirildiğinde; 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ve diğer özel kanunlarla belirlenen yerlerin imar planlarını yapmaya yetkili idarelerin tespiti konusunda düşülen du-raksamanın giderilmesine yönelik istişari düşünce istemi.
KARAR : “..3194 sayılı İmar Kanunu, planlama ilke ve esaslarını düzenleyen, 5393 sayılı Belediye Kanunu, 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu ve 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu da yerel yönetimlerin görev ve yetkilerini düzenleyen genel nitelikli kanunlardır. 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, 3621 sayılı Kıyı Kanunu, 4046 sayılı Kanun, 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu, 2960 sayılı İstanbul Boğaziçi Kanunu, 383 sayılı Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı Kurulmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ve diğer özel kanunlarda yer alan planlama yetkileri, 3194 sayılı İmar Kanununun 4 üncü maddesinde yer alan planların hazırlanması ve yürürlüğe konulmasına ilişkin hükümlerinden kaynaklanmayıp, sözü edilen özel kanunlarda yer alan hükümlerden kaynaklanmaktadır.
Görüldüğü gibi özel kanunlarda yer alan plan yapılmasına ilişkin hükümler; 5393 sayılı Belediye Kanunu, 5216 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu ve 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanununun yukarıda belirtilen maddeleri ile 3194 sayılı İmar Kanununun 4 üncü maddesi karşısında özel hükümler niteliğindedir. Özel Kanunlarda yer alan plan yapma yetkisine ilişkin hükümler bir kanun hükmü ile yürürlükten kaldırılmadığı sürece özel kanunlarla yetkili kılınan kurum ve kuruluşların bu yetkilerinin devam ettiği açıktır.
Açıklanan nedenlerle, özel kanunlarda imar planı yapma yetkisi verilen kurum ve kuruluşların bu yetkilerinin sonradan yürürlüğe konulan 5393, 5216 ve 5302 sayılı Kanunlarla yürürlükten kaldırılmadığı sonucuna ulaşılarak dosyanın Danıştay Başkanlığına sunulmasına, oybirliğiyle karar verildi.
***
Dairesi : Birinci Daire
Esas No : 2005/1282
Karar No : 2006/116
Karar Tarihi : 26.01.2006
Konusu : Meclis üyelerinin bilgi ve belge edinme taleplerini onlar adına belediye başkanlığına iletmek ve talep etmek gibi bir görevi bulunmayan mülki idare a-mirliğinin yazılı istemlerinin belediye başkanlığınca cevaplanmaması eyleminin ilgili hakkında hazırlık soruşturması yapılmasını gerektirecek nitelikte bulunmadığı.
KARAR :”…Dosyanın incelenmesinden, …Belediye Meclisi üyelerinden …tarafından İçişleri Bakanlığına yazılan 8.2.2005 günlü dilekçeyle, 28.3.2004 tarihindeki yerel seçimlerden sonra yapılan ihtisas komisyonu seçimlerinin yasal olup olmadığı ve bu komisyonlara seçilen üyelerin görev sürelerinin bitim tarihlerinin sorulduğu, yine Belediye Meclisi üyelerinden …'ın Kaymakamlık makamına yazdığı 14.2.2005 günlü dilekçeyle, Meclisin 7.1.2005 günlü, 2005/1 sayılı ve 11.1.2005 günlü ve 2005/2 sayılı toplantılarına ait sözlü ve görüntülü kasetlere Kaymakamlıkça el konularak bu toplantılarda gizlenilmek istenen olayların olup olmadığının sapta-nılmasının istenildiği, Kaymakamlıkça adı geçenlerce talep edilen bilgi, belge ve kasetlerin Kaymakamlığa gönderilmesi için defalarca Belediye Başkanlığına yazı yazılmasına karşın bu yazılarının cevapsız bırakıldığı, böylelikle istenilen bilgi, belge ve kasetlerin gönderilmemesi suretiyle hizmetin aksamasına neden olduğu iddiasıyla belediye başkanı ve yazı işleri müdürü hakkında ön inceleme yaptırıldığı, ön inceleme raporu doğrultusunda İçişleri Bakanının 30.9.2005 günlü, 3224 sayılı kararıyla belediye başkanı hakkında yukarıda anılan eylem nedeniyle soruşturma izni verildiği, yazı işleri müdürü hakkında ise soruşturma izni verilmediği anlaşılmıştır.
Dosyadaki belgelerin ve itiraz dilekçesinin incelenme-sinden, iki meclis üyesinin taleplerini doğrudan belediye başkanlığına iletmeleri usul ve teamül gereği olmasına rağmen bu talepler İçişleri Bakanlığı ve mahalli mülki idare amirliği vasıta kılınarak gerçekleştirilmek istenilmiş olup meclis üyelerinin bilgi ve belge edinme taleplerini onlar adına belediye başkanlığına iletmek ve talep etmek gibi bir görevi bulunmayan mülki idare amirliğinin yazılı istemlerinin belediye başkanlığınca cevaplanmaması eyleminin ilgili hakkında hazırlık soruşturması yapılmasını gerektirecek nitelikte bulunmadığı anlaşıldığından, itirazın kabulüyle, İçişleri Bakanının 30.9.2005 günlü, 2005/3224 sayılı kararının soruşturma izni verilmesine ilişkin kısmının kaldırılmasına, dosyanın İçişleri Bakanlığına, kararın bir örneğinin itiraz edene gönde-rilmesine, oybirliğiyle karar verildi.”
***
Dairesi : 8. Daire
Esas No : 2004/5352
Karar No : 2006/544
Karar Tarihi : 13.02.2006
Konusu : İçişleri Bakanlığınca uygulamada birliği sağlamak üzere belediye meclis üyelerine verilecek huzur hakkının üst sınırını, büyükşehir belediyeleriyle ilçe ve ilk kademe belediyelerinin üstlendiği görev ve sorumluluk alanları gözetilerek tespit edilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı.
KARAR : ”…Dava, …..İlçe Belediye Meclis Ü-yesi olan davacı tarafından, İçişleri Bakanlığının 23.09.2004 gün ve 56178 sayılı genelgesindeki, Büyükşehir İlçe ve ilk kademe belediye meclis üye-lerine ödenecek huzur hakkının üst sınırının 33.000.000.-lira olarak belirlenmesine ilişkin bö-lümünün, eşitlik ilkesine aykırı olduğu öne sürüle-rek iptali istemiyle açılmıştır.
Dava konusu genelgenin yürürlüğe girdiği tarihte yürürlükte bulunan 1580 sayılı Belediye Kanununun 156. maddesinde, nüfusu 70 binden yukarı olan belediyelerde gerek görüldüğü takdirde meclis üyelerine huzur hakkı verileceği, bu huzur hakkının miktarını tayin eden belediye meclis kararlarının İçişleri Bakanlığının onayı ile kesinleşeceği kuralı yer almıştır.
Huzur hakkı, sözlük anlamı ile kurul ya da komis-yonda bulunan üyelerin, buralarda yaptıkları ça-lışma ve harcadıkları emeklerinin karşılığının ve-rilmesi için ödenen ücreti ifade eder.
İlçe belediye meclis üyesi olan davacı, İçişleri Bakanlığının davaya konu genelgesi ile Büyükşehir belediye meclis üyeleri ile ilçe ve ilk kademe belediye meclis üyelerine ödenecek huzur hakları konusunda farklılaştırma yapılmasının, hem yasal dayanağının bulunmadığı, hem de eşitlik ilkesine aykırı olduğunu öne sürmekte ise de, İçişleri Ba-kanlığınca anılan Yasa hükmünün gereği sahip olduğu yetki çerçevesinde, uygulamada birliği sağlamak üzere, belediye meclis üyelerine verilecek huzur hakkının üst sınırını, büyükşehir belediyeleri ile ilçe ve ilk kademe belediyelerinin üstlendiği, görev ve sorumluluk alanlarını gözeterek tespit etmesinde kamu hizmeti gereklerine ve eşitlik ilkesine aykırılık görülmemiştir.
Açıklanan nedenle, davanın reddine, yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, artan 8,00.-YTL posta ücretinin isteği halinde davacıya iadesine 13.2.2006 gününde oybirliği ile karar ve-rildi.”
***
Dairesi : 9.Daire
Esas No : 2005/3610
Karar No : 2005/644
Karar Tarihi : 30.11.2005
Konusu : Belediye başkanı olan davacının tahsil edilen emlak vergisi tutarından ödenmesi gereken kanuni payın yasal süresi içinde davalı idareye ödenmemesi nedeniyle adına kesilen gecikme cezası hakkında 4811 sayılı yasa'dan yararlanması mümkün olmadığı.
KARAR: “… Uyuşmazlık, belediye başkanı olan davacının tahsil edilen emlak vergisi tutarından davalı idareye ödemesi gereken kanuni payın yasal süresi içinde ödenmemesi nedeniyle bahse konu pa-yın %10'u tutarında adına kesilen gecikme cezası hakkında 4811 sayılı Vergi Barışı Kanunundan yararlanmak için yapılan başvurusunun reddine dair işlemin iptali istemine ilişkindir.
4811 sayılı Vergi Barışı Kanunu'nun 1. maddesinde, bu Kanun hükümlerinin 213 Sayılı Vergi Usul Kanununun kapsamına giren vergi, resim, harçlar, fon payı ve bunlara bağlı vergi cezaları, gecikme faizleri, gecikme zamları..., 6183 sayılı Amme Alacakları Tahsil Usulü Hakkında Kanunun kap-samına giren ve bu Kanunun ilgili bölümlerinde geçen bazı alacaklar hakkında uygulanacağı belir-tilmiş bulunmaktadır.
Belediye Başkanlarının emlak vergisi paylarını zamanında il özel idarelerine yatırmamaları duru-munda kesilen ceza yukarıda açıklandığı üzere 213 sayılı Vergi Usul Kanununun kapsamına giren ver-gi, resim, harç, fon payı ve bunlara bağlı gecikme faizi olmadığı gibi 6183 sayılı Kanun kapsamına giren bazı alacaklar kapsamına da girmediğinden ve 4811 sayılı Kanun kapsamına alındığına dair herhangi bir yasal düzenleme bulunmadığından dava konusu işlemi iptal eden mahkeme kararının bo-zulması gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle, İstanbul 2. Vergi Mahkeme-sinin 14.5.2004 tarih ve E:2004/49, K:2004/968 sayılı kararının bozulmasına 30.11.2005 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.”
***
Dairesi : 1. Daire
Esas No : 2005/924
Karar No : 2005/1073
Karar Tarihi : 23.09.2005
Konusu : Belediyeye ait içme ve kullanma suyu işletmesinin ihale ile kiralanması hususunda 5393 sayılı belediye kanununun 15 inci maddesinin (e) bendi uyarınca görüş bildirilmesine yer olmadığına hakkında.
KARAR: “ … 5393 sayılı Kanunun 15 inci mad-desinin ikinci fıkrasında, bu maddenin (e), (f) ve (g) bentlerinde belirtilen belediyeye ait hizmetlerin, bele-diyenin belirleyeceği şartlar, sağlayacağı yetkiler ve taahhüt edilen mali menfaatler karşılığında imtiyaz yoluyla özel bir şahıs eliyle yerine getirilmesi imkanı verilmiş, söz konusu hizmetlerin imtiyaz yoluyla dev-redilebilmesi için Danıştayın görüşünün, İçişleri Ba-kanlığının da kararının alınması gerektiği belirtilmiştir. Görüldüğü gibi, anılan fıkranın (e) bendinde, içme ve kullanma suyu hizmetlerinin Danıştayın görüşü ve İçişleri Bakanlığının kararıyla imtiyaz yoluyla devre-dilebilmesi yanında, bu hizmetleri imtiyaz veya tekel oluşturmayacak şekilde ruhsat vermek veya 67 inci maddedeki esaslara göre hizmet satın almak yoluyla da yerine getirebileceği hükme bağlanmış, belediyenin imtiyaz dışındaki usullerden birini tercih etmesi durumunda Danıştayın görüşünün alınacağına ilişkin bir hükme yer verilmemiştir.
Buna göre, Danıştayın görüşünün alınabilmesi için 5393 sayılı Kanunun 15 inci maddesinin (e) bendinde belirtilen hizmetlerin belediye tarafından imtiyaz yo-luyla devrinin söz konusu olması gerekmektedir.
… İli, … Belediye Başkanlığının 6.9.2005 günlü, 2005/239 sayılı dilekçesinin incelenmesinden, 5393 sayılı Kanunun 15 maddesinin (e) bendinde sözü edi-len içme ve kullanma suyu hizmetlerinin işletilmesinin ihale ile kiraya vermek suretiyle yerine getirilmek istenildiği anlaşıldığından, istem hakkında görüş bil-dirilmesine yer olmadığına, dosyanın Danıştay Baş-kanlığına sunulmasına 23.9.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.”
***
Dairesi : 10.Daire
Esas No : 2004/13877
Karar No : 2006/2074
Karar Tarihi : 24.03.2006
Konusu : İhaleden kamu yararı gözetilerek vazgeçildiğinden, ihalenin ita amirince onaylanmayarak iptal edilmesinin hukuka uygun olduğu.
KARAR: “… 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu'nun 31 inci maddesinde, ihale komisyonları tarafından alınan ihale kararlarının ita amirince karar tarihin-den itibaren en geç 15 iş günü içinde onaylanacağı veya iptal edileceği, ita amirince karar iptal edilirse ihalenin hükümsüz sayılacağı kurala bağlanmıştır. 3.8.1984 tarih ve 18748 sayılı Resmi Gazetede ya-yımlanan Fonlar İhale Yönetmeliği'nin 25 inci mad-desinde de; ihale komisyonları tarafından alınan ihale kararları, ihale yetkilisince karar tarihinden itibaren en geç 10 iş günü içinde onaylanacağı veya iptal edileceği, ihale yetkilisince karar iptal edilirse ihalenin hükümsüz sayılacağı düzenlemesine yer verilmiştir.
İdare Mahkemesince yaptırılan bilirkişi incelemesi sonunda, dava konusu işlemle onaylanmayan ihaleye konu işle, "….., E-5 Bağlantısı, Yol, Ortak Altyapı ve Köprü İnşaatı" ismiyle ihale edilen iş arasında ciddi bir fark olmadığı, iki harita ve köprü detayı planlarının aynı olduğu belirlenmiştir.
İdare Mahkemesi, bilirkişi raporuyla iki ayrı ihaleye konu işlerin birbirinden farksız olduğunun belirlendiğinden hareketle birinci ihalenin onaylanmamasına ilişkin işlemi hukuka aykırı bularak iptal etmiştir. Oysa, temyiz isteminde bulunan davalı idare, birinci ihalenin onaylanması halinde daha fazla kamulaştırma bedeli ödemek zorunda kalınacağını belgelemekte; dava konusu onaylamama işleminin, kamulaştırma bedelleri dikkate alındığında yaklaşık onbir trilyon lira fazla ödeme yapılmasını gerektirmekte olmasından kaynaklandığını açıklamaktadır.
Yaptırılan bilirkişi incelemesinde, iki ihale arasında kamulaştırma bedelleri yönünden kıyaslama yapıl-maması, davalı idarece, ilk ihale bedelinin, kamulaştırma işlemleri sonucu birinciden farklı olmadığı anlaşılan ikinci ihale işlemine göre yüksek olduğunun belgelendirilmesi karşısında, birinci ihalenin onaylanmamasına ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık görülmemektedir.
Açıklanan nedenlerle, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesine uygun bulunan davalı idare temyiz isteminin kabulüne, İstanbul 1. İdare Mahkemesinin 21.10.2004 tarih ve E:2002/1213, K:2004/1644 sayılı kararının bozulmasına, dava dosyasının yeniden karar verilmek üzere adı geçen İdare Mahkemesine gönderilmesine 24.3.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”
***
Dairesi :1.Daire
Esas No:2006/218
Karar No :2006/389
Karar Tarihi :06.04.2006
Konusu :Şikayetin işleme konulmaması kararına ancak Cumhuriyet Başsavcısı veya şikayetçinin itiraz edebileceği,
KARAR: “… 4483 sayılı Memur ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun itiraz hakkını düzenleyen 9 uncu maddesinde, yetkili merciin soruşturma izni verilmesine ilişkin kararına karşı hakkında inceleme yapılan memur veya diğer kamu görevlisinin; soruşturma izni verilmemesine ilişkin kararına karşı ise Cumhuriyet başsavcısı veya şikayetçinin tebliğ tarihinden itibaren 10 gün içinde itiraz edebilecekleri hükme bağlanmıştır.
Bu hükmün sonucu olarak, şikayetin işleme konulma-ması kararına da ancak Cumhuriyet başsavcısı veya şikayetçinin itiraz edebileceği açıktır.
Dosyanın incelenmesinden, …..'ın şikayeti üzerine İçiş-leri Bakanının 7.6.2005 günlü, İNS:04.56.2997 sayılı kararıyla şikayetin işleme konulmamasına karar verildiği, bu karara dosya içeriğinden şikayetçi sıfatı bulunmadığı görülen …..Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Müze Müdürü …..'ın itiraz ettiği anla-şılmaktadır.
Bu nedenle, 4483 sayılı Kanunun 9 uncu maddesine göre Yetkili Merciin şikayetin işleme konulmaması kararına …..tarafından yapılan itirazın incelenmeksizin reddine, dosyanın İçişleri Bakan-lığına, kararın bir örneğinin istem sahibine gönderilmesine 6.4.2006 gününde esasta oybirliğiyle gerekçede oyçokluğuyla karar verildi.”
***
Dairesi : 1.Daire
Esas No : 2006/7
Karar No : 2006/217
Karar Tarihi : 21.02.2006
Konusu : Soruşturma izni verilmemesi yolun-daki karara karşı yapılacak işlem.
ÖZET: “…“Yetkili merciin soruşturma izni vermemesi, soruşturma açılmaması veya şikayetin işleme konulmaması yolundaki kararları kanunun öngördüğü men-i muhakeme ya da lüzum-u muhakeme kararı niteliğinde bir karar olmayıp iptal davasına konu olabilecek idari işlem niteliği taşı-dığından bu tür işlemlere karşı itiraz yoluna gidilmesi yerine iptal davası açılmasının mümkün olduğu.”
***
Dairesi : 10.Daire
Esas No : 2004/13877
Karar No : 2006/2074
Karar Tarihi : 18/09/2006
Konusu : İhaleden vazgeçilmesi
KARAR: “…2886 sayılı Devlet İhale Kanunu'nun 31 inci maddesinde, ihale komisyonları tarafından alınan ihale kararlarının ita amirince karar tarihinden itibaren en geç 15 iş günü içinde onaylanacağı veya iptal edileceği, ita amirince karar iptal edilirse ihalenin hükümsüz sayılacağı kurala bağlanmıştır. 3.8.1984 tarih ve 18748 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Fonlar İhale Yönetmeliği'nin 25 inci maddesinde de; ihale komisyonları tarafından alınan ihale kararları, ihale yetkilisince karar tarihinden itibaren en geç 10 iş günü içinde onaylanacağı veya iptal edileceği, ihale yetkilisince karar iptal edilirse ihalenin hükümsüz sayılacağı düzenlemesine yer ve-rilmiştir.
İdare Mahkemesince yaptırılan bilirkişi incelemesi sonunda, dava konusu işlemle onaylanmayan ihaleye konu işle, "… E-5 Bağlantısı, Yol, Ortak Altyapı ve Köprü İnşaatı" ismiyle ihale edilen iş arasında ciddi bir fark olmadığı, iki harita ve köprü detayı planlar nın aynı olduğu belir-lenmiştir.
İdare Mahkemesi, bilirkişi raporuyla iki ayrı ihaleye konu işlerin birbirinden farksız olduğunun belirlendiğinden hareketle birinci ihalenin onaylanmamasına ilişkin işlemi hukuka aykırı bularak iptal etmiştir. Oysa, temyiz isteminde bulunan davalı idare, birinci ihalenin onaylanması halinde daha fazla kamulaştırma bedeli ödemek zorunda kalınacağını belgelemekte; dava konusu onaylamama işleminin, kamulaştırma bedelleri dikkate alındığında yaklaşık onbir trilyon lira fazla ödeme yapılmasını gerektirmekte olmasından kaynaklandığını açıklamaktadır.
Yaptırılan bilirkişi incelemesinde, iki ihale arasında kamulaştırma bedelleri yönünden kıyaslama yapılmaması, davalı idarece, ilk ihale bedelinin, kamulaştırma işlemleri sonucu birinciden farklı olmadığı anlaşılan ikinci ihale işlemine göre yüksek olduğunun belgelendirilmesi karşısında, birinci ihalenin onaylanmamasına ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık görülmemektedir.”
***
Dairesi : 1.Daire
Esas No : 2006/244
Karar No : 2006/454
Karar Tarihi : 25/04/2006
Konusu : Cumhuriyet Başsavcılıklarına yapılan ihbar ve şikayetler.
ÖZET :Cumhuriyet Başsavcılarına yapılan şikayet ve ihbarların değerlendirilmesi sonucunda işleme konulmamayı gerektiren nitelikte olanları hakkında yine bu makamlarca şikayetin işleme konulmaması kararı verilebilmesi yetkisi tanındığına göre, Cumhuriyet Başsavcılarına intikal eden şikayet ve ihbarlar üzerine yapılan inceleme ve soruşturma sonucunda şikayetin somut olduğu, kişi ve olay belirtildiği, iddiaların ciddi bulgu ve belgelere dayandığı görülerek işleme konulmama kararı verilmeyip dosyanın ön inceleme yapılarak soruşturma izni verilip verilmemesi yönünden yetkili mercie intikal ettirilmesinden sonra, yetkili merciin aynı dosya içeriğine göre şikayetin işleme konulmamasına karar vermemesi, bir ön inceleme yaptırarak, ciddi bulgu ve belgelere dayanan kişi ve somut olay belirtilen şikayet hakkında soruşturma izni verilmesi ya da verilmemesi yönünde bir karar tesis etmesi gerektiği
***
Dairesi : İdari Dava Daireleri
Esas No: 2004/2530
Karar No : 2005/1121
Karar Tarihi : 05/05/2005
Konusu : 3194 sayılı İmar Kanununun 32 inci maddesi.
KARAR: “… 3194 sayılı İmar Kanununun 32. maddesinde "Bu kanun hükümlerine göre ruhsat alınmadan yapılabilecek yapılar hariç; ruhsat alınmadan yapıya başlandığı veya ruhsat ve eklerine aykırı yapı yapıldığının ilgili idarece tespiti, fenni mesulce tespiti ve ihbarı veya herhangi bir şekilde bu duruma muttali olunması üzerine belediye veya valiliklerce o andaki inşaat durumu tespit edilir. Yapı mühürlenerek inşaat derhal durdurulur. Durdurma, yapı tatil zaptının yapı yerine asılmasıyla yapı sahibine tebliğ edilmiş sayılır. Bu tebligatın bir nüshası da muhtara bırakılır. Bu tarihten itibaren en çok bir ay içinde yapı sahibi, yapısını ruhsata uygun hale getirerek veya ruhsat alarak, belediyeden veya valilikten mührün kaldırılmasını ister. Ruhsata aykırılık olan yapıda, bu aykırılığın gi-derilmiş olduğu veya ruhsat alındığı ve yapının bu ruhsata uygunluğu, inceleme sonucunda anlaşılırsa, mühür belediye veya valilikçe kaldırılır ve inşaatın devamına izin verilir. Aksi takdirde, ruhsat iptal edilir, ruhsata aykırı veya ruhsatsız yapılan bina, belediye encümeni veya il idare kurulu kararını müteakip, belediye veya valilikçe yıktırılır ve masrafı yapı sahibinden tahsil edilir." hükmü yer almaktadır.
Danıştay Altıncı Daire kararında da belirtildiği üzere; 3194 sayılı Kanunun 32. maddesi uyarınca ruhsat ve eklerine aykırı yapılan yapıların yıktırılmasına karar verilebilmesi için, idarece düzenlenen yapı tatil tutanağının ruhsata aykırılıkları somut ve ayrıntılı olarak belirtecek şekilde düzenlenmesinin gerektiği, ruhsat ve ekle-rine aykırılıkların neler olduğu açık ve net bir şekilde ortaya konulmaksızın yıkım kararı verilemeyeceğinin kuşkusuz olduğu, dava konusu olayda, davalı idarece inşaat emsalinin ne şekilde aşıldığı somut bir şekilde ortaya konulmadan, verilen inşaat ruhsatı iptal edilmeden ve bu inşaat ruhsatına aykırılıkların neler olduğu açıkça tespit edilmeden yıkım kararı verilmesinde mevzuata uyarlık bulunmamaktadır…”
***
Dairesi : 5.Daire
Esas No : 2003/4221
Karar No : 2006/2257
Karar Tarihi : 21/04/2006
Konusu :Mevzuatta, kadro ve unvanı değiştirilmeden sadece yetkinin kaldırılmasına imkan tanıyan bir hüküm bulunmadığı.
İsteğin Özeti :… Su ve Kanalizasyon İdaresi Ge-nel Müdürü olan davacının, Genel Müdürlük yetkisinin üzerinden alınmasına ilişkin 17.7.2002 günlü, 1161 sayılı işlemin iptali ve bu işlem nedeniyle yoksun kaldığı parasal ve özlük haklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesine hükmedilmesi istemiyle açtığı davada; 2560 sayılı İSKİ Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun'un 11. maddesinde; İSKİ Genel Müdürünün İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanının teklifi üzerine İçişleri Bakanı tarafından atanacağı, ek 5. maddesinde ise; bu Kanun'un diğer büyükşehir belediyelerinde de uygulanacağı hükmünün getirildiği, ... Genel Müdürü olan davacı hakkında anılan Kanun hükmüne göre usulde paralellik ilkesi gereğince Bursa Büyükşehir Belediye Başkanının teklifi üzerine İçişleri Bakanınca işlem tesis edilmesi gerektiği, mevzuatımızda kadro ve görev unvanı değiştirilmeden sadece yetkinin kaldırılmasına imkan tanıyan bir hüküm bulunmadığı halde, Büyükşehir Belediye Başkan vekili tarafından davacının söz konusu yetkisinin kaldırılmasında konu ve yetki yönünden hukuka uyarlık görülmediği gerekçesiyle dava konusu işlemin iptali, davacının kadrosunun üzerinde kalması nedeniyle maaş ve özlük haklarında bir eksilme söz konusu olmadığından, maaş ve özlük haklarına ilişkin istemin reddi yolunda Bursa 1. İdare Mahkemesi'nce verilen 4.11.2002 günlü, E:2002/1198, K:2002/1849 sayılı kararın, dilekçede yazılı nedenlerle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesi uyarınca temyizin incelenerek bozulması isteminden ibarettir…
KARAR: İdare ve vergi mahkemeleri tarafından verilen kararların temyiz yolu ile incelenerek bozulabilmeleri 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde belirtilen nedenlerden birinin varlığına bağlıdır. Bursa 1. İdare Mahkemesi'nce verilen 4.11.2002 günlü,E:2002/1198, K:2002/1849 sayılı karar ve dayandığı gerekçe hukuk ve usule uygun olup, bozulmasını gerektirecek bir sebep de bulun-madığından temyiz isteminin reddi ile anılan kararın onanmasına, temyiz giderlerinin istemde bulunan davalı üzerinde bırakılmasına, fazla yatırılan 7,53 YTL temyiz başvuru harcının isteği halinde davalıya verilmesine, oybirliğiyle karar verildi.”
***
Dairesi : 5.Daire
Esas No: 2003/3060
Karar No : 2006/1977
Karar Tarihi : 11/04/2006
Konusu :Görevlendirme yoluyla yürütülen bir görevin, bir üst kadroya atanma bakımından hizmet süresi koşulunun yerine getirilmesini sağlamayacağı
İsteğin Özeti : Sakarya 1. İdare Mahkemesi'nce veri-len 14.11.2002 günlü, E:2001/2025, K:2002/1414 sayılı kararın dilekçede yazılı nedenlerle temyizen incelenerek bozulması isteminden ibarettir…..
KARAR :…Belediyesi Zabıta Müdürlüğünde zabıta memuru kadrosunda olup zabıta komiseri olarak gö-revlendirilen davacı, zabıta komiseri kadrosuna atanma talebinin reddine ilişkin 8.11.2001 günlü işlemin iptali istemiyle dava açmıştır.
Sakarya 1. İdare Mahkemesi'nce verilen 14.11.2002 günlü, E:2001/2025, K:2002/1414 sayılı kararla; davacının zabıta komiserliği kadrosuna atamasının asaleten yapılmamış olduğu, görevlendirmenin kazanılmış hak sağlamayacağı, talepte bulunduğu kadroya atamasının da görevde yükselme eğitimi ve sınavına tabi olduğu, bu nedenle dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle dava reddedilmiştir.
Davacı, kadronun mevcut olduğunu, 22.3.1999 tari-hinden itibaren asaleten zabıta komiserliğine baktığını öne sürerek İdare Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.
Dava dosyasının incelenmesinden, davacının davalı idarede, zabıta memurluğu kadrosunda görev yaptığı ve 16.7.1996 tarih ve 527 sayılı işlemle zabıta komiser yardımcısı olarak, 22.3.1999 tarihli, 172 sayılı işlemle zabıta komiseri olarak çalıştırıldığı zabıta memurluğu kadrosunda zabıta komiserliği kadrosuna asaleten atanmak isteyen davacının bu talebinin incelemeye alınarak Belediye Başkanlığı'nın 2.8.2001 günlü, 643 sayılı yazısıyla Başbakanlık Devlet Personel Başkanlığından görüş sorulduğu, bu yazıya verilen 15.8.2001 tarihli, 23722 sayılı cevapta zabıta komiserliği kadrosuna yapılacak atamanın ancak görevde yükselme eğitimi ve sınavına katılmakla mümkün olacağının belirtildiği anlaşılmaktadır.
İl Özel İdareleri, Belediyeler ve İl Özel İdareleri ve Belediyelerin Kurdukları Birlik, Müessese ve İşlet-meler ile Bunlara Bağlı Döner Sermayeli Kuruluşlardaki Memurların Görevde Yükselme Esaslarına Dair Yönetmeliğin 20. maddesinde, itfaiye ve zabıta personeli için ilgili yönetmeliklerinde belirlenen niteliklerin yanında, bu Yönetmelikte öngörülen görevde yükselmeye ilişkin usul ve esasların uygulanacağı, söz konusu personelin ilgili yönetmeliklerinde bulunan görevde yükselmeye ilişkin hükümlerin uygulanmayacağı belirtilmiştir.
Belediye Zabıta Yönetmeliğinin 38. maddesinde, belediye zabıtası komiser yardımcılığında en az 3 yıl başarı ile hizmet gören ve üst derecede bir göreve layık görülenler kadro durumu elverişli olmak şartıyla, yetkili amirin teklifi ve belediye başkanının onayı ile belediye zabıta komiseri unvanını alacakları kuralı yer almıştır.
Davacının zabıta komiseri olarak atanabilmesi için öncelikle, zabıta komiser yardımcısı unvanını alması gerekmektedir. Oysa davacının sahip olduğu kadro zabıta memuru kadrosu olup, zabıta komiseri olarak atanabilmesi için alt kadroda (zabıta komiser yardımcısı) görev yapması şarttır. Davacının, zabıta komiser yardımcılığı görevinde bu kadroya atanmaksızın çalıştırılmış olması, Yönetmeliğin ön gördüğü alt kadroda çalışma şartını taşıdığı anlamına gelmemektedir. Bu nedenle davacının zabıta komiserliğine atanmamasında hukuka aykırılık görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin reddiyle Sakarya 1. İdare Mahkemesince verilen hu-kuka ve usule uygun bulunan 14.11.2002 günlü, E:2001/2025, K:2002/1414 sayılı kararın yukarıda belirtilen gerekçenin eklenmesi suretiyle onanmasına, temyiz giderlerinin istemde bulunan davacı üzerinde
bırakılmasına, tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”
***
Dairesi : 5. Daire
Esas No : 2004/5066
Karar No : 2006/751
Karar Tarihi : 27/02/2006
Konusu : Atamada takdir yetkisi
KARAR: “Boş bulunan bir kadroya atamada idare-nin takdir yetkisi bulunduğu, işlemin diğer unsurları yönünden hukuka aykırılık bulunmadığı sürece, işlemi haklı kılacak bir neden gösterilemediği gerekçesiyle iptal kararı verilemeyeceği.”
***
Dairesi : 5. Daire
Esas No : 2003/3060
Karar No : 2006/1977
Karar Tarihi : 11/04/2006
Konusu : Görevlendirme yoluyla yürütülen bir görevin, bir üst kadroya atanma bakı-mından hizmet süresi koşulunun yerine getirilmesini sağlamayacağı
KARAR: “…..Belediyesi Zabıta Müdürlüğünde za-bıta memuru kadrosunda olup zabıta komiseri olarak görevlendirilen davacı, zabıta komiseri kadrosuna atanma talebinin reddine ilişkin 8.11.2001 günlü işlemin iptali istemiyle dava açmıştır.
… 1. İdare Mahkemesi'nce verilen 14.11.2002 günlü, E:2001/2025, K:2002/1414 sayılı kararla; davacının zabıta komiserliği kadrosuna atamasının asaleten yapılmamış olduğu, görevlendirmenin kazanılmış hak sağlamayacağı, talepte bulunduğu kadroya atamasının da görevde yükselme eğitimi ve sınavına tabi olduğu, bu nedenle dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle dava reddedilmiştir.
Davacı, kadronun mevcut olduğunu, 22.3.1999 tari-hinden itibaren asaleten zabıta komiserliğine baktığını öne sürerek İdare Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.
Dava dosyasının incelenmesinden, davacının davalı idarede, zabıta memurluğu kadrosunda görev yaptığı ve 16.7.1996 tarih ve 527 sayılı işlemle zabıta komiser yardımcısı olarak, 22.3.1999 tarihli, 172 sayılı işlemle zabıta komiseri olarak çalıştırıldığı zabıta memurluğu kadrosunda zabıta komiserliği kadrosuna asaleten atanmak isteyen davacının bu talebinin incelemeye alınarak Belediye Başkanlığı'nın 2.8.2001 günlü, 643 sayılı yazısıyla Başbakanlık Devlet Personel Başkanlığından görüş sorulduğu, bu yazıya verilen 15.8.2001 tarihli, 23722 sayılı cevapta zabıta komiserliği kadrosuna yapılacak atamanın ancak görevde yükselme eğitimi ve sınavına katılmakla mümkün olacağının belirtildiği anlaşılmaktadır.
İl Özel İdareleri, Belediyeler ve İl Özel İdareleri ve Belediyelerin Kurdukları Birlik, Müessese ve İşlet-meler ile Bunlara Bağlı Döner Sermayeli Kuruluşlardaki Memurların Görevde Yükselme Esaslarına Dair Yönetmeliğin 20. maddesinde, itfaiye ve zabıta personeli için ilgili yönetmeliklerinde belirlenen niteliklerin yanında, bu Yönetmelikte öngörülen görevde yükselmeye ilişkin usul ve esasların uygulanacağı, söz konusu personelin ilgili yönetmeliklerinde bulunan görevde yükselmeye ilişkin hükümlerin uygulanmayacağı belirtilmiştir.
Belediye Zabıta Yönetmeliğinin 38. maddesinde, belediye zabıtası komiser yardımcılığında en az 3 yıl başarı ile hizmet gören ve üst derecede bir göreve layık görülenler kadro durumu elverişli olmak şartıyla, yetkili amirin teklifi ve belediye başkanının onayı ile belediye zabıta komiseri unvanını alacakları kuralı yer almıştır.
Davacının zabıta komiseri olarak atanabilmesi için öncelikle, zabıta komiser yardımcısı unvanını alması gerekmektedir. Oysa davacının sahip olduğu kadro zabıta memuru kadrosu olup, zabıta komiseri olarak atanabilmesi için alt kadroda (zabıta komiser yardımcısı) görev yapması şarttır. Davacının, zabıta komiser yardımcılığı görevinde bu kadroya atanmaksızın çalıştırılmış olması, Yönetmeliğin ön gördüğü alt kadroda çalışma şartını taşıdığı anlamına gelmemektedir. Bu nedenle davacının zabıta komiserliğine atanmamasında hukuka aykırılık görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin reddiyle … 1. İdare Mahkemesince verilen hukuka ve usule uygun bulunan 14.11.2002 günlü, E:2001/2025, K:2002/1414 sayılı kararın yukarıda belirtilen gerekçenin eklenmesi suretiyle onanmasına, temyiz giderlerinin istemde bulunan davacı üzerinde bırakılmasına, oybirliğiyle karar verildi.”
***
Dairesi : Onuncu Daire
Esas No : 2004/13877
Karar No : 2006/2074
Karar Tarihi : 24/03/2006
Konusu : İhaleden kamu yararı gözetilerek vazgeçildiğinden ihalenin ita amirince onaylanmayarak iptal edilmesinin hukuka uygun olduğu.
KARAR: “…Dava, davalı idarece 22.5.2002 tari-hinde yapılıp davacı üzerinde kalan ….. Hizmetleri Önü E-5 Üzeri Kavşak ve …..Caddesi Yol ve Ortak Altyapı İşi İhalesinin ita amirince onaylanmayarak iptal edilmesine ilişkin işlemin iptali istemiyle açıl-mıştır.
İstanbul 1. İdare Mahkemesince; ….. Hizmetleri Önü E-5 Üzeri Kavşak ve …..Caddesi Yol ve Ortak Altyapı İşinin ihaleye çıkarıldığı ve 22.5.2002 tarihli komisyon kararı uyarınca davacı şirkete ihale edildiği, ancak ihalenin onaylanmadığı, aynı işin yeniden ihale edilmek suretiyle başka bir şirkete verildiği, Mahkemece yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen Bilirkişi Raporunda her iki ihale muhteviyatı işler arasında ciddi bir fark bulunmaması, keşif dosyalarındaki her iki harita ve köprü detayının planlarının aynı olması, A2 güzergahında köprü yapılacak yer bulunmamasına karşın ikinci ihale özet ve gerekçelerinde köprüden söz edilmesi, diğer taraftan özellikle işin miktarı yönünden fazla fark bulunmaması karşısında her iki işin aynı mahiyette olduğu kanaatine varıldığının belirtildiği, Bilirkişi Raporuyla tesbit edilen hususlar ve varılan kanaatin Mahkemece yerinde ve yeterli bulunduğu, iki ayrı dosya ile ihale edilen işler arasındaki farkın kayda değer ve ilk ihale ile ikinci ihalenin ayrı işler sayılmasını gerektirecek nitelikte bir fark olmadığı sonucuna varıldığı, aktarılan tüm bu hususlar dikkate alındığında ihale işleminin onaylanmamasına dair işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varıldığı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir.
Davalı idare ile davalı idare yanında davaya katılan müdahil tarafından, hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek anılan İdare Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
2886 sayılı Devlet İhale Kanunu'nun 31 inci madde-sinde, ihale komisyonları tarafından alınan ihale ka-rarlarının ita amirince karar tarihinden itibaren en geç 15 iş günü içinde onaylanacağı veya iptal edileceği, ita amirince karar iptal edilirse ihalenin hükümsüz sayılacağı kurala bağlanmıştır. 3.8.1984 tarih ve 18748 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Fonlar İhale Yönetmeliği'nin 25 inci maddesinde de; ihale komisyonları tarafından alınan ihale kararları, ihale yetkilisince karar tarihinden itibaren en geç 10 iş günü içinde onaylanacağı veya iptal edileceği, ihale yetkilisince karar iptal edilirse ihalenin hükümsüz sayılacağı düzenlemesine yer verilmiştir.
İdare Mahkemesince yaptırılan bilirkişi incelemesi sonunda, dava konusu işlemle onaylanmayan ihaleye konu işle, "….., E-5 Bağlantısı, Yol, Ortak Altyapı ve Köprü İnşaatı" ismiyle ihale edilen iş arasında ciddi bir fark olmadığı, iki harita ve köprü detayı planlarının aynı olduğu belirlenmiştir.
İdare Mahkemesi, bilirkişi raporuyla iki ayrı ihaleye konu işlerin birbirinden farksız olduğunun belirlendiğinden hareketle birinci ihalenin onaylanmamasına ilişkin işlemi hukuka aykırı bularak iptal etmiştir. Oysa temyiz isteminde bulunan davalı idare, birinci ihalenin onaylanması halinde daha fazla kamulaştırma bedeli ödemek zorunda kalınacağını belgelemekte; dava konusu onaylamama işleminin, kamulaştırma bedelleri dikkate alındığında yaklaşık onbir trilyon lira fazla ödeme yapılmasını gerektirmekte olmasından kaynaklandığını açıklamaktadır.
Yaptırılan bilirkişi incelemesinde, iki ihale arasında kamulaştırma bedelleri yönünden kıyaslama yapıl-maması, davalı idarece, ilk ihale bedelinin, kamulaştırma işlemleri sonucu birinciden farklı olmadığı anlaşılan ikinci ihale işlemine göre yüksek olduğunun belgelendirilmesi karşısında, birinci ihalenin onaylanmamasına ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık görülmemektedir.
Açıklanan nedenlerle, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesine uygun bulunan davalı idare temyiz isteminin kabulüne, … 1. İdare Mahkemesinin 21.10.2004 tarih ve E:2002/1213, K:2004/1644 sayılı kararının bozulmasına, dava dosyasının yeniden karar verilmek üzere adı geçen İdare Mahkemesine gönderilmesine, oybirliğiyle karar verildi.”
***
Dairesi : İkinci Daire
Esas No : 2004/7961
Karar No : 2006/3930
Karar Tarihi : 08/12/2006
Konusu : Devlet memurlarının ehliyetlerinin tespitinde, kademe ilerlemelerinde, derece yükselmelerinde, emekliye çıkarma veya hizmetle ilişkilerinin kesilmesinde başlıca dayanak olarak kabul edilen ve bu nedenle düzenlendiği andan itibaren kamu personelinin hukuksal durumunda değişiklik yaratan sicil raporlarının; olumsuz biçimde düzenlenme duru-munda idari davaya konu olabileceği, olumlu biçimde dü-zenlenme durumunda ise idari davaya konu olamayacağı biçiminde bir ayrıma gidilmesinin hukuken mümkün olmadığı, bu durumda; davacının orta düzeyde belirlenen sicil raporunun iptali istemiyle açtığı davanın esasına yönelik inceleme yapılmak suretiyle hüküm tesis edilmesi gerekirken, konusu olmayan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesinde hukuki isabet görülmediği hk.
KARAR: “…Dava dosyasının incelenmesinden; 14.5.1998 tarihinde 657 sayılı Kanun'un 68/B maddesi hükmü uyarınca tesis edilen işlemle Devlet İstatistik Enstitüsü Başkan Yardımcısı olarak atanan ve bu görevden alındıktan sonra da davalı idarede İstatistik Müşaviri olarak görev yapan davacı tarafından düzenlenen dava dilekçesinde; Ankara 10. İdare Mahkemesi'nin 2003/60 esasına kayıtlı davada, davalı idarece verilen savunma yazısından 2000 yılı sicil raporunun düşük not verilmek suretiyle belirlendiğini 21.3.2003 tarihinde öğ-rendiğini, söz konusu sicil raporunun ve bu raporda yer alan olumsuz kanaatlerin subjektif nedenlere dayalı biçimde düzenlendiğini belirterek 25.4.2003 tarihinde Ankara 9. İdare Mahkemesi kaydına giren dilekçesi ile dava açtığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda; yukarıda belirtilen hukuksal düzenlemelere göre, davacının, 73 puan takdir edilmek suretiyle orta düzeyde belirlenen 2000 yılı sicil raporunun iptali istemiyle açtığı davanın esasına yönelik inceleme yapılmak suretiyle hüküm tesis edilmesi gerekirken, konusu olmayan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesinde hukuki isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulüyle Ankara 9. İdare Mahkemesi'nce verilen 4.3.2004 günlü, E:2003/586, K:2004/271 sayılı kararın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu-nun 49. maddesinin 1/b fıkrası uyarınca bozulma-sına, aynı maddenin 3622 sayılı Kanunla değişik 3. fıkrası gereğince ve yukarıda belirtilen hususlar da gözetilerek yeniden bir karar verilmek üzere dos-yanın adı geçen Mahkeme'ye gönderilmesine, oybirliği ile karar verildi.”
***
Dairesi : Birinci Daire
Esas No : 2005/1290
Karar No : 2006/298
Karar Tarihi : 13/03/2006
Konusu : 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun “belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma” başlıklı 53 üncü maddesi ile 5352 sayılı Adli Sicil Kanununun “adli sicil bilgilerinin silinmesi” baş-lıklı 9 uncu maddesi hükümleri dikkate alınarak devlet memuriyetinde iken veya memuriyete girmeden önce 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinde sayılan suçları işlemek suretiyle mahkum olup da cezasını çekenlerin, devlet memuriyetine atanmalarını talep etmeleri durumunda memuriyete atanmalarının mümkün olup olmadığı hk.
KARAR: …5237 sayılı Türk Ceza Kanununun belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma başlıklı 53 üncü maddesi ile 5352 sayılı Adli Sicil Kanununun adli sicil bilgilerinin silinmesi başlıklı 9 uncu maddesi hükümleri dikkate alınarak, Devlet memuriyetinde iken veya memuriyete girmeden önce 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinde sayılan suçları işlemek suretiyle mahkum olup ta cezasını çekenlerin, Devlet memuriyetine atanmalarını talep etmeleri durumunda memuriyete atanmalarının mümkün olup olmadığı hususunda düşülen duraksamanın giderilmesi istenilmektedir.
657 sayılı Devlet Memurları Kanununun Devlet me-murluğuna alınacaklarda aranılacak şartların gösterildiği 48 inci maddesinin (A) bendinin 5 nu-maralı alt bendinde, Devlet memurluğuna alınacak-ların, taksirli suçlar ve aşağıda sayılan suçlar dışında tecil edilmiş hükümler hariç olmak üzere, ağır hapis veyahut 6 aydan fazla hapis veyahut affa uğramış olsalar bile Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlarla, zimmet, ihtilas, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı veya şeref ve haysi-yeti kırıcı suçtan veya istimal ve istihlak kaçakçılığı hariç kaçakçılık, resmi ihale ve alım satımlara fesat karıştırma, Devlet sırlarını açığa vurma suçlarından dolayı hükümlü bulunmamaları gerektiği, aynı Kanunun 98 inci maddesinin (b) bendinde de, memurluğa alınma şartlarından herhangi birini taşımadığının sonradan anlaşılması veya memurluk-ları sırasında bu şartlardan herhangi birinin kaybedilmesi halinde memurluğun sona ereceği hükme bağlanmıştır. 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 20 nci maddesinde, hakimlerin, bu Kanunda belirtilen şahsi hürriyeti bağlayıcı cezalar yanında hükmedilebilecekleri feri cezanın, geçici veya sürekli olarak kamu hizmetlerinden yasaklılık cezası olduğu ve bu cezanın hangi hususlardan oluştuğu hüküm altına alınmıştır. Aynı Kanunun 121 inci maddesinde, "Müebbeden hidematı ammeden memnuiyet ve ceza mahkumiyetinden mütevellit diğer nevi ademi ehliyet cezaları memnu hakların iadesi tarikiyle izale olunabilir.", 122 nci maddesinde, "Yukarıdaki maddede yazılı ceza, şahsi hürriyeti bağlayıcı bir cezaya bağlı olduğu halde, buna mahkum olan ve işlemiş olduğu cürümden dolayı pişmanlık duyduğunu ihsas edecek surette iyi hali görülen kimse, asıl cezasını çektiği veya ceza af ile ortadan kalktığı tarihten itibaren üç ve zamanaşımı ile düşmüş olduğu surette düştüğü tarihten itibaren beş yıl geçtikten sonra memnu hakların iadesini talep edebilir.", 124 üncü maddesinde de," Memnu haklar, Usulü Muhakematı Cezaiye Kanununun tayin etiği suretlerle iade olunur. Memnu hakların iadesine alakadarların talebi üzerine usulü dairesinde karar verilmesi mahkemeye aittir." hükmüne yer verilmiştir.
26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu-nun yürürlüğe konulmasına ilişkin usul ve esasları belirlemek amacıyla yürürlüğe konulan 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 12 nci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde, 1.3.1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanununun bütün ek ve değişiklikleri ile birlikte yürürlükten kaldırıldığı, aynı Kanunun 13 üncü maddesinde ise, bu Kanunun infazın ertelenmesi veya durdurulması başlıklı 10 uncu maddesi dışındaki diğer hükümlerinin 1.6.2005 tarihinde yürürlüğe gireceği hüküm altına alınmıştır. Bu hükümlere göre 765 sayılı Türk Ceza Kanunu, 1.6.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ile yürürlükten kaldırıl-mıştır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun belli hakları kul-lanmaktan yoksun bırakılma başlıklı 53 üncü maddesinin birinci fıkrasında, kişinin, kasten işlemiş olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkumiyetinin kanuni sonucu olarak hangi hakları kullanmaktan yoksun bırakılacağı sayılmış, maddenin ikinci fıkrasında, kişinin işlemiş bulunduğu suç dolayısıyla mahkum olduğu hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar yoksun bırakıldığı hakları kullanamayacağı, beşinci fıkrasında, birinci fıkrada sayılan hak ve yetkilerden birinin kötüye kullanılması suretiyle işlenen suçlar dolayısıyla hapis cezasına veya adli para cezasına mahkumiyet halinde, hükümde belirtilen cezanın yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verileceği, adli para cezası yönünden bu cezanın, para cezasının tamamen infa-zından sonra işlemeye başlayacağı, altıncı fıkrasında da, belli bir meslek veya sanatın ya da trafik düzeni-nin gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla işlenen taksirli suçtan dolayı mahkumiyet halinde, üç aydan az ve üç yıldan fazla olmamak üzere, bu meslek veya sanatın icrasının yasaklanmasına ya da sürücü belgesinin geri alın-masına karar verilebileceği, yasaklama ve geri almanın, hükmün kesinleşmesiyle yürürlüğe gireceği ve sürenin, cezanın tümüyle infazından itibaren işlemeye başlayacağı, 69 uncu maddesinde ise, cezaya bağlı olan veya hükümde belirtilen hak yoksunluklarının süresinin ceza zamanaşımı doluncaya kadar devam edeceği hüküm altına alınmıştır.
5237 sayılı Kanun, feri ceza olarak maddede sayılan ve mahkumiyete bağlı olarak verilen güvenlik tedbirlerini belirtmiş, 765 sayılı Kanundan farklı olarak, mahkum edilen kişinin, sürekli olarak belli hakları kullanmaktan yasaklanmasını sona erdiren bir düzenleme getirmiş, kasten işlenen suçlarda kişinin mahkum olduğu hapis cezasının infazı ta-mamlanıncaya kadar hak yoksunluğundan mahrumiyeti öngörmüştür. Kanunun 53 üncü maddesinin beşinci ve altıncı fıkralarında, güvenlik tedbirlerinin, mahkumiyetten sonra devam edeceği durumlara ilişkin istisnalar düzenlenmiştir. 5237 sayılı Kanun, hak yoksunluğunu belli bir süreyle, genel olarak ta cezanın infazı ile sınırlandırmıştır. Dolayısıyla ceza infaz edildiğinde mahkumiyete bağlı hak yoksunluğu da herhangi bir mahkeme veya mercii kararına gerek olmaksızın ortadan kaldırılmış, 765 sayılı Kanundan kaynaklanan memnu hakların iadesi uygulaması sona erdirilmiştir.
Ancak, 5352 sayılı Adli Sicil Kanununun 2 nci maddesinde, hakkında Türk mahkemeleri veya ya-bancı ülke mahkemeleri tarafından kesinleşmiş ve Türk hukukuna göre tanınan mahkumiyet kararı bulunan Türk vatandaşları ile Türkiye'de suç işlemiş olan yabancıların kayıtları da dahil tüm adli sicil bilgilerinin, mahallinde bilgisayar ortamına aktarılmasını takiben, Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğündeki Merkezi Adli Sicilde tutulacağı, 4 üncü maddesinde, Türk mah-kemeleri tarafından vatandaş veya yabancı hakkında verilmiş ve kesinleşmiş mahkumiyet hükümlerinin adli sicile kaydedileceği, 7 nci maddesinde, bu bilgilerin, kullanılış amacı belirtilmek suretiyle, kamu kurum ve kuruluşlarına, kamu kurumu nite-liğindeki meslek kuruluşlarına verilebileceği, 9 uncu maddesinde, adli sicildeki bilgilerin, cezanın veya güvenlik tedbirinin infazının tamamlanması, ceza mahkumiyetini bütün sonuçlarıyla ortadan kaldıran şikayetten vazgeçme veya etkin pişmanlık, ceza za-manaşımının dolması ve genel af halinde, Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünce silinerek arşiv kaydına alınacağı, 12 nci maddesinde ise, arşiv bilgilerinin, ilgilinin ölümü üzerine ve her halde kaydın girildiği tarihten seksen yılın geçmesiyle tamamen silineceği, fiilin kanunla suç olmaktan çıkarılması halinde, bu suçtan mahkumiyete ilişkin adli sicil ve arşiv kayıtlarının, talep aranmaksızın tamamen silineceği, kanun yararına bozma veya yargılamanın yenilenmesi sonucunda verilen beraat veya ceza verilmesine yer olmadığı kararının kesinleşmesi halinde, önceki mahkumiyet kararına ilişkin adli sicil ve arşiv kaydının tamamen silineceği hüküm altına alınarak, hakkında kesin-leşmiş mahkumiyet kararı bulunanların tüm adli sicil bilgilerinin adli sicile kaydedilmesi, Kanunun 9 uncu maddesinde gösterilen hallerden birinin varlığı halinde bu bilgilerin silinerek arşiv kaydına alınması, Kanunun 12 nci maddesinde gösterilen hallerden birinin varlığı halinde de bu bilgilerin tamamen silinmesi düzenlenmiş, böylece kişilerin sona eren mahkumiyetlerine ilişkin bilgilerin, belli süreyle sınırlı olmak üzere, bu bilgilerin varlığına gerek duyan birimlerce görülebilmesi, değerlendiri-lebilmesi imkanı getirilmiştir.
Memnu hakların iadesine ilişkin mahkeme kararları, mahkumiyeti ortadan kaldırmamakla beraber ceza mahkumiyetinden doğan bazı hakların kulla-nılmasına yönelik ehliyetsizlikleri geleceğe dönük olarak ortadan kaldırmaktadır. Devlet memuriye-tinde iken veya memuriyete girmeden önce 657 sa-yılı Kanunun 48 inci maddesinde sayılan suçları işlemek suretiyle mahkum olan ve bu nedenle bu Kanunun 48 inci maddesinin (A) bendinin 5 numaralı alt bendinde gösterilen şartı taşımayanların, ilgili mahkemelerden memnu hakların iadesi kararı almaları durumunda Devlet memurluğuna atanabilecekleri ancak bu atama konusunda idarenin takdir yetkisi bulunduğu açıktır. Dairemizin 22.4.1992 günlü, E:1992/126, K:1992/150 sayılı kararı da bu hususu açıklığa kavuşturmuştur.
5237 sayılı Kanunda memnu hakların iadesine im-kan veren hukuki yola yer verilmemekle birlikte, 765 sayılı Kanun süresiz olarak mahkumiyete bağlı hak yoksunluğunu düzenlediği halde memnu hakların iadesi gibi bir düzenlemeye yer vererek kişilerin süresiz şekilde hak yoksunluğuna mahkum olmamalarını sağladığı, 5237 sayılı Kanunun ise, mahkumiyete bağlı hak yoksunluklarını belli süre-lerle sınırlayarak, bu yoksunluğun kişinin hayatının sonuna kadar devam etmesine engel olduğu, hak yoksunluğu sona erince de kişinin toplumun diğer bireyleri gibi kanunlar çerçevesinde haklarını kul-lanabilmesine imkan tanıdığı görülmektedir.
Bu durumda, Devlet memuru iken 657 sayılı Kanu-nun 48 inci maddesinde sayılan suçların herhangi birinden mahkum olan ve bu mahkumiyete bağlı olarak belli hakları kullanmaktan yasaklanan, söz konusu mahkumiyeti nedeniyle memuriyeti sona eren kişiler ile Devlet memurluğuna atanmadan önce söz konusu suçların herhangi birinden mahkum olan ve bu mahkumiyete bağlı olarak belli hakları kullanmaktan yasaklanan, bu mahkumiyeti nedeniyle Devlet memurluğuna atanma şartlarını taşımayan kişilerin, hak yoksunlukları sona ererek yasaklanan haklarını yeniden kazanmaları durumunda, Devlet memurluğuna atanmalarının mümkün olduğu ancak, ilgililerin arşiv kaydına alınan adli sicil bilgileri de göz önüne alınmak suretiyle idarelerin bu atamalar konusunda takdir yetkileri bulunduğu sonucuna varılarak dosyanın Danıştay Başkanlığına sunulmasına, oybirliğiyle karar verildi.”
***
T.C.
D A N I Ş T A Y
ALTINCI DAİRE
EsasNo: 2012/1904
Karar No: 2013/6299
Danıştay Altıncı Dairesinin kapanan kadastral yollara ilişkin yerleşik kararları: kapanan kadastral yolların ilgili idare adına tescil edilmemesini değil, tescil edildikten sonra parselasyon işlemi kapsamında, kadastral durumda, kadastral sahadaki kullanım amacına koşut olarak,düzenleme sınırı içerisindeki umumi hizmet alanları için kullanılmasını; eğer umumi hizmet alanlarından, idarenin elde ettiği taşınmaz daha fazla ise ancak o zaman Anayasa Mahkemesi kararına yansıyan ihtimaller doğrultusunda kullanılabileceği, bunun dışında özel hukuk rejimi çerçevesinde kullanılması konusunda takdir yetkisinin bulunmadığı hakkında.
Kaynak: http://www.danistay.gov.tr/
Karara ulaşmak için linki tıklayınız.
http://www.danistay.gov.tr/kararlar/2012_1904.pdf
***
T.C.
D A N I Ş T A Y
ALTINCI DAİRE
Esas No : 2011/8152
Karar No : 2013/2702
ULUSLARARASI SÖZLEŞME
İmar planında yol ve otopark olarak belirlenen ve 5 yıllık imar programına alınmaması sonucu kamulaştırılmayan taşınmazın bedelinin, keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılarak belirlenmesi suretiyle ödenmesi gerektiğinden tazminat isteminin reddine ilişkin mahkeme kararında isabet bulunmadığı hk.
Kaynak: http://www.danistay.gov.tr/
Karara ulaşmak için linki tıklayınız.
http://www.danistay.gov.tr/kararlar/2011_8152.pdf
08 Mart 2023 Tarihli ve 32126 Sayılı Resmî Gazete ile 09 Mart 2023 Tarihli ve 32127 Sayılı Resmî Gazete'de Danıştay İkinci Dairesinin, 2559 sayılı Kanunun 6. maddesi uyarınca kesilen idari para cezalarına ilişkin kararları yayımlanmıştır.
Danıştay İkinci Dairesine Ait Karar
Danıştay İkinci Dairesine Ait Kararlar
Söz konusu kararlara ulaşmak için linki tıklayınız.